Aldığımız cezaevi mektuplarından biri:
Sizi daha önce TV ekranlarından az da olsa tanıyordum. Yeni Asya’ya
abone olduktan sonra daha yakından fikirlerinizi öğrenme fırsatı
buldum.
Ben 17 yıldır İHL’lerde meslek dersleri öğretmenliği yapmış, neredeyse her yıl Arapça yarışmalarında okuluna birincilik ya da ikincilik kazandırıp ödüller almış, İslam hukuku alanında yüksek lisans yapmış, sonunda “Fetö”cü yaftasıyla cezaevine konulmuş biriyim.
Adını bile duymadığım biri tarafından cemaat sohbetlerinde görüldüğüme dair verilen bir ihbarla buradayım. Bir din dersi öğretmeninin tefsir ve hadis okunan bir sohbet ortamında bulunması suç mu?
Biz vatanımızı seviyoruz. Ama suçlular değil de alâkası olmayanlar hapiste iken “oh olsun’’ diyenler var. Allah vatanı büyük bir belâdan korusun. Bu duyarsızlık belâyı celb eder diye korkuyorum.
Şu anda cezaevleri gürül gürül Kur’an okuyan, ağlayarak namaz kılan insanlarla doldu. Kiminin hamile eşi, kiminin küçücük bebek ve çocukları, kiminin ergenlik çağında hayata isyan eden, ebeveynlerinin hapsedilmesini anlayamayan, çıldırmak üzere genç yavruları var.
Üstadın ifadesiyle insanlar zulmetse de kader adalet eder diyor ve günahlarımıza kefaret saydığımız bu süreci yaşıyoruz.
Sizden dua istirham ediyorum.
***
Meselenin mağduriyetten ziyade kader ve hayır boyutunu vurgulayan bir mesaj daha:
Ben de mağdurlardanım. Ama size yazma sebebim kendimle değil, polis eniştemle ilgili. Kendisi sol görüşlü. Hiç ilgisi olmadığı halde darbe soruşturmasında ilk tutuklananlardan oldu. İftiraya uğradığını düşünüyoruz. Sabırla, duayla çıkmasını bekliyoruz. Bu arada içerideyken kendisinde güzel değişmeler olmuş. Şimdilik İhlâs ve Kevser Surelerini okuyarak namaza başlamış. Kendi anlatımı ile içerideki darbeden bîhaber, elinden tesbihi, dilinden duayı düşürmeyen arkadaşlardan etkilenmiş.