Bir taraftan, bir buçuk senelik “çözüm süreci” sonrası tırmandırılan terör saldırıları ve ardından hız verilen operasyonlar; diğer taraftan Suriye’deki endişe verici vahim gidişat...
İçte ve dışta eşzamanlı olarak öne çıkan bu gelişmeler, beraberinde, ülkede zaten var olan kutuplaşmayı daha da tırmandırıp derinleştiren sonuçlar üretiyor.
İktidar cenahının ve özellikle Saray medyasının tavrına bakıldığında, bunun güncel ve çarpıcı örneklerini fazlasıyla görebilmek mümkün.
Orada kelimenin tam anlamıyla “savaş tamtamları” çalıyor! Yedi düvel karşımızda! ABD, Avrupa, Rusya, İran, Irak... Hepsi düşman! Bilhassa Suriye cephesinde bize karşı birleşmişler! Esad’a ve PYD’ye arka çıkarak kuyumuzu kazıyorlar!
One minute çıkışı ve Mavi Marmara saldırısı ile kesintiyle uğrayan “dostluğumuzu”—bilhassa Rusya ile aramız bozulunca—tazelediğimiz İsrail hariç! Bakarsınız, Tel Aviv Kahire ile de aramızı düzeltir! Ki, arabuluculuğa soyunduğu haberi vizyonda. Ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Libya masasında Mısır da olmalı” diyerek, Sisi’yle arayı ısıtmanın ilk sinyalini verdi.
Dış politikadaki güncel manzara bu.
Bu çelişkiler iktidar cenahınca gözden kaçırılmaya veya akla ziyan tevillerle kılıf uydurulmaya çalışılırken, uygulanan politikalardaki yanlışları eleştirenler “Rus uşaklığı ve Esad işbirlikçiliği” başta olmak üzere her türlü ağır itham, karalama ve iftiralarla yerden yere vuruluyor.