Türkiye’de öteden beri devam edegelen “dini siyasallaştırma” gayretlerinin önündeki en büyük engel, kitlelere mal olan Risale-i Nur hareketiydi.
Toplumdaki İslamî şuurlanmanın en önemli ve temel dinamiklerinden birini oluşturan bu hareketin hedef ve gündemi, imanları kurtarıp insanları ebedî saadete kavuşturmaya çalışmaktı.
Bu hedefe asla dünyevî hesapların ve özellikle iktidarı amaçlayan siyasî çabaların gölgesi düşürülmedi. Hareketin ve mensuplarının siyasetle ilişkisi, seçim zamanı oy kullanıp, sonrasında yine kendi hizmetinde yoğunlaşmak ve bu hizmeti engelleyip zorlaştıran baskılara karşı hak, özgürlük ve demokrasi talebinde bulunup, gerektiğinde hukukî zeminde ve müsbet hareket prensibi çerçevesinde bunun mücadelesini vermekle sınırlı kaldı. Nur Talebeleri hiç parti kurmadılar ve iktidarı ele geçirmeye çalışmadılar.
Ancak bu hareketi siyasete çekme çabaları da hiç eksik olmadı. Millî Nizam Partisi yola çıkarken Nurcuları da yanına almaya çalıştı. Bazı münferit isimleri kadrosuna almayı başardı. Ama bilhassa Zübeyir Gündüzalp’in gösterdiği duyarlılık ve cemaat ekseriyetinin koyduğu tavır, Millî Görüşün Nur hareketi içinde mâkes ve taban bulmasına izin vermedi.
90’ların başlarından itibaren kitleye açılma arayışlarına giren Millî Görüş, bu çerçevede yıllarca “Bize değil, mason uşaklarına destek veriyorlar” diye suçlayıp yerden yere vurduğu Nurcularla arasını düzelterek onların desteğini almak için bir defa daha çalışmaya başladı.