Saray ve iktidar, meş’um 15 Temmuz kalkışmasını gerekçe
göstererek ilan ettiği OHAL’i çok fazla benimsedi.
Üçüncü kez uzatılmasıyla olağanüstü hal uygulaması bir yılı
doldurmuş olacak.
Sonrasında da, eğer yürürlüğe girebilirse, Cumhurbaşkanının tek başına ve re’sen OHAL ilan ederek ülkeyi KHK’larla yönetebileceği bir sisteme geçilecek.
Görünüşte sıkıyönetim kaldırılırken, o düzenin OHAL adıyla süreceği bir sistem.
Erdoğan OHAL’den duyduğu memnuniyeti “Normal düzende yapamayacağımız birçok şeyi bu sayede yapabildik” diyerek ifade etmiş ve bu düzeni ilânihaye devam ettirme niyetini açığa vurmuştu.
Aslında OHAL’in de bir hukuku var.
Ama 9 ayı aşkın süredir uygulanan şeklinde bu hukuk da kaale alınmıyor. KHK’lar sadece OHAL’i ilan sebepleriyle sınırlı ve geçici olarak çıkarılmalı iken, on binlerce insanın en temel haklarını gasp eden kalıcı tasarruflar olarak dayatılıyor.
Düşünce, ifade, basın, bilim, sanat, teşebbüs, çalışma, mülkiyet... gibi temel hak ve hürriyetler inanılmaz bir hoyratlıkla çiğneniyor.
Hak arama yolları da kapatılıyor.
KHK’ların bir ay içerisinde Meclise sunulup onaylanması ve bu icap yerine gelmezse hükümsüz sayılmaları gerekirken, 9 aylık sürede şimdiye kadar çıkarılan 22 KHK içinde sadece 5’inin Meclisten geçmiş olması da, hukuk ve kural tanımazlığın ulaştığı boyutu gösteriyor.
Sürekli hale getirilen OHAL rejimiyle hukuk ilkeleri tamamen işlemez kılınır ve adalet terazisinin ayarı yoğun baskılarla iyice bozulurken, demokrasi de darbe dönemlerini aratmayan, hattâ yer yer onları dahi geride bırakan keyfî uygulamalarla fena halde daraltılmış durumda.
Bu durumun hem iç, hem dış siyasetteki olumsuz yansımalarını görüyoruz.