Cumhurbaşkanı Erdoğan son beyanlarında OHAL için şunları söyledi: “Bazıları ‘OHAL kalksın’ diyor. OHAL şu an hemen niye kalksın? Biz ilk iktidara geldiğimizde bir ay içinde o zamanki OHAL’i kaldırmıştık. Ama o zamanki OHAL, bölgede adeta hayatı durdurmuştu. Şu anda ülkemizde hayat durmuş değil, akıyor. Herkes işine, gücüne rahatlıkla gidiyor.”
Gerçekten öyle mi?
Erdoğan’a bile bir ara “At izi it izine karıştı, yaftalamak doğru değil” dedirten tasfiyelerin muhatapları açısından hiç de öyle olmadığı açık. Kendisi sonradan “Mağdur falan yok” dese de, bu durumda olan on binler var.
İşine gücüne rahatlıkla giden değil, işinden ve bir kısmı özgürlüğünden de mahrum edilen on binler. Sorgusuz, sualsiz, yargısız devletten atıldıktan sonra özel sektör kapıları da yüzlerine kapatıldığı için ortada kalan ve aileleriyle birlikte milyon sınırını aşan bir kitle.
Menhus darbe girişiminin asıl sorumlularının epeyce bir kısmı firarda iken, bu kalkışmayla ilişkilerinin olup olmadığına dahi bakılmaksızın bu duruma düşürülen insanlar.
Bunlar içinde, isnad edilen suçlamayla hiçbir ilgisi olmayan birçok kişinin bulunduğuna dair bilgiler iktidar medyasında bile çıktı.
Genel Merkezi suskunluğunu bozmayan Mazlumder’in İstanbul Şubesi, ardından Özgür-Der, bilâhare Eğitim-Bir-Sen, uyardılar.
Ve Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformunun önceki hafta yaptığı değerlendirme:
“15 Temmuz darbe girişimi karşısında toplum tabanında oluşan konsensüs, OHAL’in ilan edildiği tarihten itibaren adım adım dağıtıldı. Süreç toplumsal muhalefetin tüm kesimleriyle tasfiyesine evrildi. KHK’larla Meclis ve muhalefet partileri işlevsiz hale getirilirken; darbe girişimiyle hiçbir ilgisi olmayan kararlar alınmaya başladı. Hukuk ve adalet her hal ve şartta herkes için şart iken; maalesef son dönemde siyasal iktidarın keyfî kararları hukuk normuymuş gibi sunulur oldu.”