Genelkurmay eski Başkanlarından İlker Başbuğ’un iz bırakan ve “devlet adına itiraf” niteliği taşıyan çok önemli bir tesbiti vardı.
“Terörle mücadelede devlet olarak en büyük başarısızlığımız, dağa çıkışların önüne geçemeyişimizdir” demiş ve 30 bin kayıp veren örgütün şimdiye kadar en az beş defa bitirildiğini, ama 5-6 bin kişilik dağ kadrosunun yeni gelenlerle sürekli yenilendiğini söylemişti Başbuğ.
Terörist öldürerek problemin çözülemeyeceğinin en net ifadesi bu tesbitte.
Nitekim dağa çıkışların çözüm sürecinde de devam ettiği gerek basına yansıyan istihbarat raporlarında, gerekse yetkililerin açıklamalarında ifade edildi. (Son dönemde dağa çıkışların ciddî şekilde azaldığı yönündeki beyanları değerlendirmek için ise henüz erken.)
Bu noktada bazı HDP ileri gelenlerinin ifade edegeldikleri hususu hatırlayalım.
Diyorlar ki: “Biz, oturulup müzakere edilebilecek en son kuşağız. Bundan sonra hiçbir şekilde diyaloğa açık olmayan, bizim dahi ulaşamadığımız çok radikal, öfkeli ve fevrî bir nesil geliyor.”
Eğer AKP’nin, “Bu kadar hizmet götürdüğümüz ve haklarını da verdiğimiz halde niye hâlâ büyük coşkuyla dağa çıkıyorlar?“ diye sorduğu kuşak bu ise, bütün sürtüşme ve kavgaları bir tarafa bırakıp beraberce kafa kafaya vererek çözüm aranması gereken sorun da bu.
İlgili birimlerin hazırladığı raporlara istinaden basında çıkan haberlere göre, PKK’nın dağ kadrosunun yüzde 40’ı 18 yaş ve altındaki gençlerden oluşuyor. Neredeyse çocuk denecek yaştaki bu çocukları dağa çıkaran sebepler izale edilmeden bu iş bitmez. Bu gençler niçin ve nasıl bu hale geldiler? Ve ne yapılması lâzım ki, tekrar kazanılabilsinler?
Böylesine bir yabancılaşma ve nefretin altında neler yatıyor? Bilimsel temelde ve toplum gerçekleri ışığında bu sebepler tek tek tesbit edilip çözümü için sağlıklı ve isabetli formüller üretilmeli.