ABD’de Trump’ın başkan seçilmesi ve bu sonucun Fransa’da Le Pen
ve Hollanda’da “Fitneci” Wilders gibi İslam düşmanı ırkçı
siyasetçileri coşturması, demokrasinin de sorgulanacağı bir süreci
başlatacak gibi görünüyor.
Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın dediği gibi, demokrasi
insanlığın en büyük kazanımı. Ancak bu değer son dönemde değişik
hesaplara feda ediliyor.
En başta da menfaat ve korkulara.
İnsanî ve ahlâkî değerler yerine önyargı, ötekileştirme, dışlama, husumet, bencillik gibi zaaflarla malûl ve kendi çıkarını herşeyin üzerinde tutan bireylerin çoğunluğu oluşturduğu, siyasetçilerin de söylem ve eylemlerini bu çerçevede şekillendirdiği toplumlarda seçimlerden sağlıklı sonuçlar çıkması beklenemez.
Doğru ve sağlıklı bir demokrasi, ancak insanî, ahlâkî ve medenî değerlerin hakim olduğu toplumlarda başarıyla işleyebilir.
Bediüzzaman’ın meşrutiyeti “meşrua,” hürriyeti “şer’iye” sıfatıyla birlikte zikretmesinin altında yatan derin hakikat bu.
İkinci meşrutiyetin ilanının üçüncü günü Sultanahmet Meydanındaki mitingde irad ettiği “Hürriyete hitap” nutkunda yaptığı çağrı da aynı gerçeği vurguluyor: