MHP’nin Baykal’ı “Erdoğan’ın adayı” olarak nitelemesi ilk
bakışta hayli uçuk ve abartılı bir değerlendirme olarak görülse de,
biraz daha derinlemesine bakıldığında bütünüyle yabana atılmaması
gereken bir yorum.
Seçim sonuçları belli olduktan sonra yeni oluşan tabloda Sarayın
takip ettiği stratejinin bir ayağı muhalefete yönelik.
Bu çerçevede Deniz Baykal’a yapılan görüşme davetiyle CHP’nin içi karıştırıldı. Eski genel başkan üzerinden Kılıçdaroğlu bir oldubitti ile karşı karşıya bırakıldı.
Parti içi dengelerin hâlâ tam olarak oturmadığı sıkıntılı ve sancılı bir geçiş dönemini yaşamakta olan CHP, Meclis Başkanlığı için Baykal’ı aday gösterme noktasında adeta bir dayatmanın muhatabı kılındı.
Böylece hem parti içinde yeni bir kriz ve sıkıntı meydana getirildi, hem de diğer muhalefet partileriyle ve bilhassa MHP ile sağlıklı bir iletişimin önü kesilmiş oldu.
Altyapısı hazırlanmadan seslendirilen “yüzde 60’lık blok” söylemi ve Bahçeli’ye başbakanlık teklifi atraksiyonu da böyle bir ortamda sonuç vermedi ve geri tepti.
MHP de fevrî tavrıyla tuzağa düştü.
Sonuçta Meclis Başkanlığı adeta altın tepsi içinde AKP’ye teslim edilmiş oldu.