Kısa aralıklarla peş peşe gelen Dolmabahçe ve Kayseri saldırıları, Rus Büyükelçi suikastı ve Fırat Kalkanı şehitleriyle kapattığımız senenin ardından, yeni yılın daha ilk saatlerinde İstanbul’u bir kez daha vuran yeni bir saldırı ile sarsıldık.
Açıkça belli ki, sonu belirsiz bir terör dalgasının hedefiyiz. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere iktidar cenahı bu vahim durumu “ikinci istiklal savaşı” olarak değerlendiriyor.
Ancak ard arda gelen saldırılar karşısındaki “korumasızlığımız,” toplumdaki tedirginlik ve endişeleri giderek daha da güçlendiriyor.
Bir taraftan sınır güvenliğimizi garantiye alma gerekçesiyle sınırötesinde askerî harekât yaparken, diğer taraftan büyük şehirlerin en merkezî yerlerinde saldırıya uğruyoruz.
Hem de ard arda ve daha birinin şokunu atlatamadan bir başkasının hedefi oluyoruz.
Ama hiçbirinin arkaplanı aydınlatılamıyor.
Her saldırı sonrası daha yüksek tonlarda tekrarlanan “Yanlarına bırakmayacağız, teröristleri akıttıkları kanda boğacağız” söylemleri ile toplumdaki tepki yatıştırılmaya çalışılıyor.
Yüzlerce şehit verdiğimiz terör saldırılarındaki istihbarat ve güvenlik zaafiyeti, ihmal iddiaları sorgulanamıyor ve tartışılamıyor.