Nur’un davasında bire bir şahit olduğumuz haller, benzer
durumdaki on binlerce insana da kurulan kumpastaki ağır hukuk
ihlallerini bizzat görüp tesbit etmemizi sağlıyor.
Bunların başında, yöneltilen “silahlı terör örgütüne üyelik”
suçlaması geliyor.
İddianamelerin bu suçlamaya bina edilmesi, başlı başına bir baskı unsuru oluşturuyor. “Atılı suçun niteliği ve ağırlığı, kuvvetli suç şüphesinin varlığı” gibi “kalıp ve şablon” ifadelerle sanığa peşin peşin “suçlu” muamelesi yapılıyor.
Nur örneğinde bu ithamın dayanağı aynı suçlamaya muhatap olup “etkin pişmanlık”la itirafçı olmaya zorlanan kişinin verdiği ve 2’sini “kod” adlarıyla bildirdiği (!) 3 isimden birinin Nur olması ve Bylock iddiası.
Ardından, isnad edilen suçun ispatı için “delil” arama safhasına geçiliyor.