Mazlumder’in ilk dönem kadrosunda yer almakla başlayan kariyerine AKP iktidarında Meclis Başkanı Başdanışmanlığı ve AA Genel Müdürlüğü görevlerinde bulunduktan sonra Yeni Şafak yazarlığıyla devam eden Kemal Öztürk, son yazılarından birinde devlet reflekslerini tahlil etmeye çalışmış.
“Bizim çok sert ve köklü bir devlet geleneğimiz vardır. Devletin bekası için kardeş ve evlat katlini mübah saymış bir devlet geleneğinden bahsediyorum. O denli hayatî, kritik ve ödünsüz bir konudur devletin bekası. İşte şu anda devlet bir beka sorunu olduğunu hissetti ve buna karşı bir refleks, bir tepki veriyor. (...)
“Kabul edelim ya da etmeyelim, hukuka uygun görelim ya da görmeyelim, FETÖ ile mücadele darbeden sonra bir beka meselesi olarak görülüyor. 17/25 Aralık’tan 15 Temmuz’a kadar geçen sürede, bu kanserli yapıyla mücadele hukuk, kanun, adalet vb hassasiyetler gözetilerek yapılmıştı. Ama ne oldu? Bu kanserli ur bedenden sökülüp atılamadı.
“Evet, hepimizin tanıdığı, bildiği bazı insanlar mağdur oluyor, haksızlığa uğruyor. Ancak devlet çökerse, beden ölürse bugün mağdur olanlardan çok fazla insan perişan olacak. (...) Bu bir hayatta kalma, beka mücadelesi ise bizler de devletin ve onu yönetenlerin tepkisini anlamaya çalışmalıyız.” (Yeni Şafak, 5.10.12)
Son dönemde iktidar cenahında çok dillendirilen “İstiklal savaşı verilirken hukuk askıya alınabilir” yaklaşımını bu ifadelerle tekrarlayıp “Devletin yaşam hakkı bireyin yaşam hakkından önce gelir bu ülkenin geleneğinde” diyen Öztürk’ün yazısı bize Facebook’ta şunu yazdırdı: