Medresetüzzehra, Bediüzzaman’ın Sultan II. Abdülhamid’den Bayar
ve Menderes’e kadar neredeyse her devrin yöneticisine ileterek
gerçekleşmesini istediği asırlık bir proje.
Sultan Reşad döneminde Van Gölü kıyısında temeli atılmış, ama
ardından Birinci Dünya Savaşı patlak verince yarım kalmış.
Birinci Meclisin gündemine getirilip orada da kabul görmüş, ama tahsisat ayrılıp inşası için verilen sözler, medreselerin kapatılması ile akamete uğramış.
Said Nursî konuyu 1955’te DP hükümetinin gündemine de taşımış ve bilâhare Erzurum’da üniversite açılmasını bu çerçevede takdir ve memnuniyetle karşılamış.
Ömrünü vakfettiği bu özgün projeyi Risale-i Nur hizmetiyle manen gerçekleştirmiş, ama maddeten tesis edildiğini göremeden berzah âlemine hicret etmiş.
Vefatından sonra da talebeleri bu üniversiteyi her fırsatta gündeme getirmişler, hattâ münhasıran bu hedefe odaklanan Risale-i Nur grupları ortaya çıkmış.
Yeni Asya olarak biz de konunun ısrarlı takipçisi olduk ve şimdiye kadar birçok yayın yaptık.
Derken, geçen hafta bir haber çıktı: Van’da Zehra adıyla uluslararası bir vakıf üniversitesinin kurulması için Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanan kanun tasarısı Bakanlar Kurulunda imzalanmış.
Peki, bu üniversite o Medresetüzzehra’nın karşılığı mı; bu noktada epeyce soru işaretleri var.
Bir defa, “Said Nursî’nin hayali gerçekleşiyor” diye sunanlar olduysa da, haberi duyuran Van milletvekillerinin açıklamalarında Bediüzzaman’ın ismi geçmiyor.
İkincisi; bu üniversitenin “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir” esasına bina edilmesi gerekirken, buna dair de bir sarahat yok.