Sözlük yazarlarımız Türkçenin hep gerisinde kaldılar. Sözlüklerdeki eksikler üzerine yıllardan beri yazıyorum, bitiremedim, bitecek gibi de değil.
Bu eksiklerin önemli nedenlerinden biri Divanü Lügâti’t Türk’ten sonra, çok uzun yıllar Türkçenin sözlüğü yazılmadı. DLT gibi yeni sözlüklerimiz olmadı. Bu durum, yüzyıllarca ihmal edilen dilimizin bir başka acı gerçeğidir.
Elimi sözlüklere her attığımda birkaç eksikle karşılaşıyorum.
Türkçe sayısı yüz ellinin üstündeki ekiyle ne üretken bir dildir. Hele bazı ekler öylesine işlek ki, sözlük yazarları bu eklerle yapılmış sözcükleri derlemekte, saptamakta zorlanıyorlar.
-ş (-ış/-iş, -uş/üş) eki bu işlek eklerden biridir. Çok işlektir, birkaç türlü sözcük türetir. Eylem kök ya da gövdesinden eylemlik kurar. Hem eylemlik, hem ad olarak kullanılan sözcükler de türetir. Bu ekle türetilen bazı sözcüklerse kalıplaşmış olarak ad görevinde kullanılır. Sözlüklerimize baktığınızda bu ekle yapılmış şu sözcükleri bulamazsınız: Bağlayış, soruş, ediş, derleniş, derleyiş, meleyiş… Bu sözcükler yazınsal metinlerde var ama sözlüklerde yok. Neyse ki inleyiş, eziliş, bitiş sözlüklere girmiş.
Saklı Sözlük’e neler alırım, hangi saklı kalmış, ölüme terk edilmiş sözcükleri bulabilirim diye yeniden okuduğum yazarlardan biri de Halikarnas Balıkçısı… Türkçenin birkaç büyük yazarından biridir Balıkçı… Onu okumadan roman, öykü, şiir yazılmamalı; ayrıca gene onu iyi incelenmeden sözlük de yazılmamalı. Romanlarında, öykülerinde İstanbul Türkçesiyle Ege halkının dili harmanlanmış, birbirine uzak kalmış sözcükler onda kucaklaşıvermişler. Sanki kimi sözcükleri toprağın altından, suların altından bulup çıkarmış gibi. “Ş” ekinden açtık sözü…