İletisinden söz edeceğim okurun benim gerçek okurum olduğunu
sanmıyorum.
Okurumuz biraz tembel de olmalı, eski yazılarımdan birine takılmış,
ancak benden sanki başka tek bir yazı okumamış gibi...
Sık sık yazılarımda “dil zaptiyeliğinden” söz ederim, dil
zaptiyeleri yalnız yazarlar arasında değil, okurlar arasında da pek
çoktur. Yanlışı öyle bir savunurlar ki, inanın siz yüzde yüz doğru
bir bilgiyi o inançla savunamazsınız. Aşağıdaki ileti böyle bir
ileti:
“Bu yazınızda sıklıkla “Öğretemediğimiz Türkçe’yi, öğretemediğimiz
Türkçe’ye gibi ifadeler kullanmışsınız. Ancak anlaşılan o ki
Türkçeyi yazmayı öğrenememişsiniz!”
“İyi çalışmalar” diye de bitirmiş bu kısa yazısını. Aşağıdaki
yanıtı verdim soyadı Bilen olan okurumuza:
Soyadınız “Bilen” ama siz gene de her şeyi tam bildiğinizden biraz
kuşku duyun, kuşku duyun ve araştırın. İletinizde sözünü ettiğiniz
“Öğretemediğimiz Türkçe” benim bir kitabımın adıdır, kitap adları
özel ad sayılır ve özel adlara getirilen ekler kesme ile ayrılır.
Bu ekin bence en gerekli olduğu yerdir kitap adlarının yazımı. Bir
kitap adının nerede bittiği kesme ile gösterilmeli. “Türkçenin,
Türkçeden” sözcükleri kitap adı değilse kesme konulmaz, ama biri
“Öğretemediğimiz Türkçe” diye bir kitap yazmışsa, bu tamlamaya
getirilen -ı,-e,-den gibi ekler kesme ile ayrılır. Yani ben
“Öğretemediğimiz Türkçe’yi yazarken...” diye bir tümce kurduğumda,
kesme imi kullanırım, doğrusu da budur. Sayın Bilen, siz
kitaplarımı okumadığınız gibi, başka yazılarımı da pek
okumam...