Arjantin-Nijerya maçı ilk grup maçlarının neredeyse en büyük
önem taşıyan mücadelesiydi. Messili Arjantin her ne kadar favori
gösteriliyorsa da ülkenin kendi insanıyla neredeyse Avrupa’nın
tamamı ile tarihte karışmış olması futbolda her devirde bazı büyük
yıldızların ne yapacaklarına bağlı kalış gerçeğini aşamıyordu. Bir
zamanlar Ardiles, Kempes, Luque gibi oyuncuların sırtında
kazanılmış bir Dünya Kupası ve ona ilaveten de malum Maradona
icraatı vardı.
Arjantin rakip sahaya yerleşerek oynama felsefesiyle hemen hemen
hiç tehlikeli olamazken kontralardaki uzun ve dikkatli paslarla
(zaten attığı gol de öyle) daha tehlikeli oldu. Bu oluşum aynı
zamanda bizim futbolda hücum yalanına kananlara da özellikle
bu turnuvada bir ders oluyor. Karşı tarafta bir Nijerya var. Yani
başka ülkelerde oynuyor olsalar da anatomik yapı ve kan dolaşımı
hep siyahi trafik içinde bulunuyor. Teknik kapasiteleri bir hayli
iyi, takım gibi oynamaya yatkın oluşları da. Ama karşılarında
firmanın ismi varsa sıkılarak ve de telaşla oynamalarına yol
açıyor.
Maçın bitimine doğru yedikleri gol ustalık kokuyorsa da her gün
çalışılsa pek de atılacak cinsten değildi. Bu arada Messi ile
ilgili bir önemli olgunun altını çizmek isterim. Solak olduğundan
sahanın tamamını görebildiği sağ kanatta topu alması, orada
beklemesi bence Arjantin Millî Takımı’nın en gizli silahıdır. Çünkü
oynanan İspanya ligi değil, Dünya Kupası’dır. Sonuçta Arjantin,
Hırvatistan’a eşlik ederken, Dünya Kupası’nın keyfi daha ilk
günlerden kaçmamış oldu. Tabii ki bu maçın biz Türkler için en
büyük önemi Cüneyt Hoca ile yardımcılarının performansıydı. Şunun
altını rahatlıkla çizerim ki Cüneyt Hoca ve yardımcıları 10
üzerinden 10 alabilecek kadar bu kritik maçı yönettiler. Büyük bir
aksilik ve çok önemli bir tuhaf gelişme olmazsa bizim trio finali
de yönetir. MAÇIN ADAMI: Cüneyt Çakır ...