Uzun yıllardan bu yana bizim futbolun en büyük derbisine bu
kadar futbolsuzluk umuduyla hazırlanmamıştım. Tarihte kendi
izlediğim kadar, ya da bana anlatılanlar ölçü alındığında mutlaka
taraftarlardan biri çok iyi, ya da ikisi birden çok iyiydi. Ama dün
akşamki gibi iki tane sıfırı hiç hatırlamıyorum.
G.Saray 40 binin üzerinde seyirciyle ev sahibiydi ama oynadığı
futbol -ya da oynamaya çalıştığı- antrenman göstergesinin ötesinde
olamıyordu. Fatih gibi bir hocanın takımı ancak duran toplar
beklentisi içinden çıkamıyordu.
Karşı taraf F.Bahçe’ye gelince koca bir sezonun yarısına
geldiğimizde hâlâ bir ideal tertip ya da planlanmış bir oyunun
ekibi oluşturulamamıştı. Bu defa o çok eksik Hollandalının yerini
başka Hollandalı yani yardımcısı almıştı. Ama 20’nci dakikaya kadar
oyunda iki pas yapamayan bir başka F.Bahçe vardı. Cocu’nun altın
makası Valbuena’ya top geldiğinde ancak bir büyük takım
görüntülerine yarım yamalak da olsa tanık olabiliyorduk.
Hani şu orta saha dediğimiz yer var ya oyunun organize edildiği, ne
orada ne burada vardı. G.Saray sözüm ona fırtına denen ama bırakın
esmeyi rüzgârı bile hissedilmeyen iki açığıyla neredeyse 9 kişi
oynar gibiydi. F.Bahçe’de ise muhtemel Pele olarak transfer edilen
Benzia palavrasını izledik durduk. Tabii koş baba koş oyununu
oynayan Frey’i ve de kendi kendine çalım atıp hiçbir şey yapmayan
Ayew’i de palavracılar arasına ekleyelim.
Maç bana göre ikram gollerle tabela zenginliğine ulaştı. Ama teknik
direktörler adına önemli bir durumun da altını çizeyim. Bu Cocu’nun
yardımcısı Valbuena’yı oyundan alarak acaba nasıl bir futbol suçu
işlediğinin farkına varmış mıdır? Frey’e bu kadar uzun süre
tahammül etmesi de bir başka eksiğiydi. G.Saray’a bakalım; Fatih
Hoca’nın Rodrigues ve Onyekuru’ya benim elimdeki notlara göre
neredeyse bitene kadar şans tanıması da karşı tarafın teknik
yanlışıydı. MAÇIN ADAMI: Yok ...