Bu Dünya Kupası başlamazdan önce herkesin neredeyse ortak
görüşü, malum eski şampiyonlardan birinin bir kere daha kupayı
kaldıracağı yönündeydi. Ancak ne var ki, grup maçları başladıktan
sonra kupanın bir üçgen içinde bulunan Fransa, Hırvatistan ve
Belçika’dan birinin olabileceği görüşü bende kuvvet kazandı.
Sebebi mi?
Çünkü her üç takımda da topla istediği gibi oynayabilen, oyunun
yönünde sağlıklı değişimler gerçekleştirebilen, takım yönetebilen
oyuncular bulunuyordu. Pogba, Matuidi, Griezmann, Mbappe gibi
isimler şampiyon Fransa’da karşımıza çıkarken, Modric, Rakitic,
Brozovic, Perisic gibiler de Hırvat forması içindeydiler. Belçika
ise bilindiği gibi Eden Hazard’ın omuzlarında bazı oyuncuların da
yardımıyla üçüncü oldu.
Didier Deschamps teknik adamlığında izlediğim Fransa, rakibe göre
içinde ne kadar büyük takımlarda oynayan oyuncu olursa olsun
kurgulanmış, plan yapmış gibi gözüktü bize. Malum; topla en çok
oynayan takım, en çok pas yapan takım, topa en fazla sahip olan
takım gibi istatistikler bizde bazı yorumcular için kötü alışkanlık
haline gelmiştir. Bu finalde de sanıyorum hiç hesaplamam ama
Hırvatistan rakibine göre bu ölçüleri ikiye katlamıştır.
Fransa, savunmasındaki genç ünlülere yukarıda da sıraladığım
yıldızları katarak bir kere daha zafere ulaştı. Şimdi biz
Fransa’dan yenilerini bekleyeceğiz de, Hırvatlar kimlerle, ne kadar
yenilenecektir?
Bu arada bu finali de içine alan bir önemli not daha düşmek
isterim. Her iki finalistte de hatta üçüncü Belçika’da da yani
benim favori üçgenimin içinde bulunan oyuncuların yüzde 85’i kendi
liglerinin dışında terlemektedir. Buradan kendimize bir hisse
çıkarıp artık ithalat furyasından vazgeçip ihracat zenginliğine
ulaşmamız gerekir.
MAÇIN ADAMI: Fransa