İnsan hakları, modern dönemde Batılı ülkelerin kendilerini en
iyi gördükleri ve başka ülkelere “ders verme” eğiliminde oldukları
bir alan olmuştur. Hatta bu konudaki politikaları çoğu zaman ders
vermenin ötesine geçip doğrudan ya da dolaylı müdahalelere kadar
varmıştır.
Osmanlı Devleti dâhil olmak üzere birçok ülkenin içişlerine insan
hakları ve özellikle de azınlık hakları bahane edilerek müdahale
edildiğini hatırlayalım.
Türkiye ile Avrupa arasında yaşanan sorunlarda da, Brüksel ve diğer
Avrupa başkentlerinin insan haklarını ileri sürerek Türkiye’deki
iktidarın meşruluğunu sorgulayan ve örneğin terörle mücadele
konusunda daha esnek davranması için Ankara’ya baskı yapan
tavırları etkili olmuştur.
Mart 2016’da imzalanan mülteci anlaşmasında söz vermelerine rağmen
Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki yasalarını sert buldukları
için yerine getirmek istemedikleri vize muafiyeti meselesini
hatırlayalım.
Avrupa’daki bazı siyasi partilerin insan hakları ve demokrasi
eksikliklerini gerekçe göstererek Türkiye ile üyelik
müzakerelerinin sonlandırılması, Türkiye’ye AB üyelik süreci
çerçevesinde verilmesi gereken AB fonlarının kesilmesi, mülteci
anlaşması çerçevesinde Türkiye’ye mülteciler için aktarılması
öngörülen paranın verilmemesi ve Türkiye’ye askerî ve ekonomik
alanlarda yaptırım yapılması konularındaki çağrılarını da
hatırlayalım.
Hatta Avrupa Parlamentosu bu talebi resmîleştiren bir karar alıp
Türkiye ile üyelik müzakerelerinin dondurulmasını tavsiye
etmişti.