Kemal İnat Türkiye Gazetesi

“Avrupa İsyanları” ve Türkiye

Avrupa’nın hem kendi içerisindeki çatışmalardan kurtulmak hem de dışarıdan gelecek tehditlere karşı daha güçlü olmak için birleştirilmesi fikri çok eskilere dayanır. Bu birliğin...

09 Eylül 2017 | 124 okunma

Avrupa’nın hem kendi içerisindeki çatışmalardan kurtulmak hem de dışarıdan gelecek tehditlere karşı daha güçlü olmak için birleştirilmesi fikri çok eskilere dayanır. Bu birliğin nasıl sağlanacağı konusu ise hep sorun olmuştur. Güçlü bir aktörün çıkıp bütün Avrupa’yı kendi hegemonyası altında birleştirme girişimleri de görülmüştür (Napolyon ve Hitler gibi), Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi, bütün Avrupa devletlerinin daha demokratik ve rızaya dayalı bir birlik çatısı altında ortak hareket etmesi girişimi de söz konusu olmuştur.
Napolyon ve Hitler’in hegemonya arayışlarının nasıl sonuçlandığını biliyoruz. AB çatısı altında Avrupa’nın birleştirilmesi serüvenine ve gelinen noktaya biraz yakından bakalım.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanya’yı kontrol altında ve ABD’yi Avrupa dışında tutmak isteyen Fransa’nın kendi liderliğinde bir birlik oluşturma düşüncesiyle başlayan süreç Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Toplulukları aşamalarından sonra 1992 yılında imzalanan Maastricht Anlaşması ile Avrupa Birliği’ne uzanmıştı. Ancak bu süreçte Fransa amacına ulaşamamış, hem ABD’yi Avrupa dışında tutma hedefinde başarısız olmuş hem de Avrupa Birliği’nin kontrolünü giderek Almanya’ya kaptırmıştır.
Ekonomik olarak Fransa’dan çok daha yüksek büyüme gösteren Almanya, 1990 yılında Doğu Almanya’yı da topraklarına katmasının ardından kendisini AB’nin doğal lideri olarak görmeye başlamıştır. 2008/2009 dünya ekonomik krizinden en fazla etkilenen bölgenin Avrupa olması ise Berlin’in AB içerisindeki pozisyonunu daha da güçlendirmesi sonucunu doğurmuştur. Yunanistan, İtalya, İrlanda ve İspanya gibi krize sürüklenen ülkelerin kurtarıcı olarak AB’ye bakmaları, aslında birlik içerisinde tek sağlam ekonomi olarak kalan Almanya’ya bakmaları anlamına geliyordu.
Yunanistan ve İtalya’da, seçimlerle gelen hükûmetlerin istifası sonucu kurulan teknokrat hükûmetlerin (Yunanistan’da Loukas Papadimos hükûmeti, İtalya’da Mario Monti hükûmeti) mimarı Berlin oldu. Krizdeki ülkelerin kurtarılması konusunda AB çatısı altında oluşturulan fonların yönetiminde de Almanlar hep önde oldular.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye’yi Rusya’dan ayırmak! 18 Nisan 2018 | 173 Okunma ABD-Rusya gerginliğinde Türkiye’nin tavrı ne olmalı? 14 Nisan 2018 | 232 Okunma Suriye’den Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı? 11 Nisan 2018 | 237 Okunma Terör devleti ve ortakları 07 Nisan 2018 | 87 Okunma Türkiye-Rusya-İran zirvesi neden önemli? 04 Nisan 2018 | 147 Okunma