Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye “Batılılaşma” yolunu tercih
ederek, bu savaş boyunca mücadele etmek zorunda kaldığı Avrupa
ülkeleriyle yakın bir ilişki kurmaya çalıştı. Batılılaşma sadece
Avrupa ülkeleriyle yakın ilişki kurmayı değil, aynı zamanda
Türkiye’nin ekonomik, askerî ve kültürel açıdan onlara benzeyen bir
ülke olması hedefini de ifade ediyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanmaya çalışılan liberal ekonomik
modelin başarılı olmaması ve dünya ekonomik krizi Türkiye’yi
devletçi ekonomik sistem uygulayan Sovyetler Birliği’ne
yakınlaştırsa da bu yakınlaşma uzun sürmemiş, Sovyet Rusya’nın
özellikle Montrö Boğazlar Sözleşmesi sırasındaki düşmanca tutumu
Türkiye’yi Batı ekseninde tutmuştu. Bir tarafı tercih etmek zorunda
olması Türkiye’nin o dönemde ekonomik ve askerî açıdan kendi
kendine yeterli güce sahip olmamasından kaynaklanıyordu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Batılı ülkelerin birbirleriyle
çatışmaya sürüklenmesi, hangi tarafta yer alacağı konusunda
Ankara’yı zorlasa da İnönü hükûmeti tercihini tarafsız kalmak
yönünde kullanmıştı. Savaş sonrasında ise Doğu ve Batı Blokları
arasında sert bir mücadele şekillenirken Türkiye tercihini yine
Batı’dan yana yapmıştı. Bunda, savaşın ardından iki süper güçten
biri olan Sovyet Rusya’nın Türkiye’den toprak talepleri Boğazlar
konusunda kabul edilemez istekleri önemli rol oynamıştı.