Kerkük’ün Irak ordusu tarafından ele geçirilmesi Irak ve Orta
Doğu siyaseti açısından kuşkusuz önemli bir gelişme olarak tarihe
geçti. Arap İsyanları dalgasının başlamasından itibaren Suriye,
Irak, Libya ve Yemen’de devlet dışı grupların kendilerine bölgesel
ya da küresel müttefikler bularak şehirleri işgal etmesine ve
“devlet içerisinde devletçikler” oluşturacak şekilde fiilî sınırlar
çizmesine şahit olmuştuk.
DEAŞ, El-Kaide’nin türevleri ve PYD/PKK gibi terörist unsurların
yanında, Hizbullah, Ensarullah, Haşdi Şabi, ÖSO ve IKBY gibi kimine
göre meşru kimine göre ise gayrimeşru örgüt ve yönetimler bölge
ülkelerinin ya da ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin desteğiyle
geniş alanları kontrol eder hâle geldiler. DEAŞ’ın en güçlü olduğu
dönemde kontrol ettiği topraklar Irak ve Suriye’nin geri kalan
topraklarından daha büyük bir alana ulaşmıştı.
Özellikle DEAŞ ve El-Kaide’nin ele geçirdiği toprakların “görünmez bir el” tarafından bölge haritasının değiştirilmesi için bir fırsat olarak kullanılmasına şahit olduk. Herkese korku salan DEAŞ’ın ABD tarafından desteklenen PYD/PKK karşısında nasıl kolayca geri çekildiğine ve kontrol ettiği şehirleri bu örgüte teslim ettiğine anlam vermeye çalıştık. ABD ve diğer Batılı ülkelerin desteğiyle Afrin ve Menbiç’ten Rakka ve Deyr ez-Zor’a uzanan geniş bir coğrafyayı kontrol etmeye başlayan PYD/PKK’nın, Suriye’nin Kürt bölgelerindeki halkın önemli bir kısmı tarafından bile desteklenmezken, Arap şehirlerini DEAŞ’tan “kurtarmasını” ve ardından bu şehirlere sahip çıkmasını izledik.