İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri’nin hafta içindeki
Türkiye ziyareti, Arap İsyanları sürecinde giderek kötüleşen
Türk-İran ilişkilerinde yeni bir döneme işaret ediyor olabilir
mi?
Söz konusu ziyaretin 1979 yılından beri İran’dan Genelkurmay
Başkanı düzeyinde gerçekleşen ilk ziyaret olduğu, Bakıri’nin üç gün
süren ziyaretinde Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak
üzere en üst düzeydeki yetkililer tarafından kabul edildiği,
ziyaretin Suriye’de İdlib’e yönelik tartışmaların hareketlendiği
bir dönemde gerçekleştiği ve İran’da Genelkurmay Başkanının sistem
içerisinde konumu daha zayıf olan Cumhurbaşkanına değil de dinî
lider Ali Hamaney’e bağlı olduğu düşünüldüğünde, bu ziyaretin
Türk-İran ilişkilerinin bundan sonraki seyri için çok önemli olduğu
tespitini yapmak mümkündür.
Ancak söz konusu ülke İran olunca “yeni bir dönem” tanımlamasını
yapmak her zaman riskli oluyor. Zira İran, çoğu zaman bir
kuşatılmışlık duygusu içerisinde hareket eden ve paranoya düzeyine
ulaşan güvenlik kaygıları yüzünden kolaylıkla rasyonel
politikalardan uzaklaşabilen bir ülke olarak karşımıza çıkıyor.
Reformistler ile Muhafazakârlar arasındaki iç iktidar kavgasının
zaman zaman alevlenmesi de dış politikanın bu mücadelenin bir
enstrümanı olarak kullanılmasına ve rasyonaliteden uzaklaşılmasına
yol açabiliyor.
2010 yılında, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada
Brezilya ile birlikte İran’a karşı ağır yaptırımlara karşı çıkıp,
müttefiki ABD’yi öfkelendirme pahasına Tahran ile dayanışma
içerisinde olduğunu göstermesinden kısa bir süre sonra, NATO
güvenlik konsepti çerçevesinde Malatya-Kürecik’e erken uyarı radar
sistemlerinin yerleştirilmesi kararına İran’ın gösterdiği sert
tepki bu rasyonalite kaybının açık bir örneğiydi. Batılı ülkelerin
“eksen kayması” suçlamalarının baskısı altındaki Türkiye’nin
üzerine gidip “İran’a karşı bir saldırı olması hâlinde ilk olarak
Türkiye’de kurulacak bu radar üssünü vuracaklarını” söyleyen Devrim
Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali
Hacızade gibi İran ordu mensupları bu tehditleriyle Ankara’yı
Tahran’dan uzaklaştırmışlardı.