Cizre’deydim. PKK’nın hendek terörü vardı. Bir grup asker ve polisle olayları konuşuyorduk. Birden haber geldi: Şehitler var…
Hepsi yerinden fırladı. Silahlarını kuşandılar. Telefonlarına sarıldılar. Kaç şehit olduğunu öğrenmeye çalışıyorlardı.
Hastaneye gittik. Şehitler gelmişti. Şehitlerle beraber silah arkadaşları da. Herkes onlara sarıldı. Bir ellerinde silahlarını sıkı sıkı kavramışlardı. Diğer elleriyle sarıldıkları arkadaşlarını sıkıyorlardı. Ağlamıyorlardı. Ama göz yaşlarının hücum ettiğini, ağlamamak için gözlerini, dudaklarını sıktıkları belliydi. Kaskatı kesilmişti bedenleri.
Bir kısmı üst düzey komutan, rütbeli polislerdi. Ama orada hepsi tek bir unvan taşıyordu: Silah arkadaşı.
O yüzden komutanlık, askerlik, müdürlük memurluk kalkmıştı ortadan. Sarılıyorlar, kucaklaşıyorlar, kemiklerini kırarcasına sıkıyorlardı birbirlerini. Hepsi bir şey mırıldanıyordu bir birine:
“Şehidimizin intikamı alınacak.”