Yeni Şafak ve Tvnet’teki Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili haberler, yazılar ve yorumlar nedeniyle birçok yabancı gazeteci arıyor bizleri.
Çin’den Amerika’ya, İngiltere’den Katar’a onlarca gazetecinin sorularında gördüğüm bir sorun var: Detayda boğulmak.
Cinayetin işleniş şekli, kullanılan yönetmeler, kişiler çok şaşırtıcı olduğu için gazeteciler bunun detayında boğulup kalıyor. Dolayısı ile haberlere yansıyan da fotoğrafın tamamı değil, detayı oluyor.
DETAYDA İNSANI KAYBEDEN SORULAR
Ses kaydı nasıl yapıldı? Saat üzerinden mi, başka şekilde mi?
Cemal Kaşıkçı önce öldürüldü, sonra mı parçalara ayrıldı?
Ceset nasıl parçalara ayrıldı? Testereyle mi, neşterle mi?
Öldürenler cesedi yanında mı götürdü?
…
Bunun gibi onlarca soru soruluyor ve bana göre asıl fotoğraf bu detaylar arsında kayboluyor.
Bu olay dünya tarihinde eşi görülmemiş bir cinayettir. Bir devlet, kendi konsolosluğunda bir insan, bir gazeteci öldürüyor. Bunu devlet görevlileri eliyle yapıyor. Yani devlet, vatandaşına hizmet için yaptığı resmi binasında, kendi vatandaşını öldürüyor.
Bu, devletler tarihinde benzerine rastlanmayan ve bir ülkeyi ‘haydut devlet’ yapan olaydır.
Ana fotoğraf da budur.
Bir de şunu unutmayalım. Cemal Kaşıkçı bir baba, bir eş, bir insandır. “Muhalif yazar” diyerek, onu insan kısmından koparmamak gerekir. ‘Bir muhalif öldürüldü’ cümlesi başka, ‘bir insan öldürüldü’ cümlesi başka anlam taşır insan zihninde.
Bunun haricinde kalan her şey haberin detay kısmına girer. Hatta bir kısmı magazin düzeyinde kalır.
ASIL FERYAT ETMEMİZ GEREKEN ŞEY
Hayret etmemiz gereken, yüksek sesle feryat etmemiz gereken şey, bir devletin kendi konsolosluğunda insan öldürmesidir.
Dünya devletlerinin, Birleşmiş Milletler’in, devlet yöneten insanların dikkat etmesi gereken şey şudur: Bu cinayet devlet algısını, güvenlik algısını, diplomatik misyonların imajını, devlet-vatandaş ilişkisini ve vatandaşın can güvenliğinden sorumlu devlet misyonunu yerle bir etmiştir.
Düşünün! Cinayet işleyen katilleri yakalamak için kurduğumuz ve yönettiğimiz devlet, bizzat cinayet işliyorsa, o zaman büyük bir kaos var demektir ortada.
Artık bütün konsoloslukları, büyükelçilikleri ‘insan öldürülebilir mekân’ haline sokan bir cinayettir bu. Tahrip ettiği şey, Cemal Kaşıkçı’nın bedeninden daha çok, insanın devletine olan güvenidir.
Bundan sonra dünyada hiç kimse Umre/Hac için vize almaya ya da haber için bir şey sormaya Suud konsolosluğuna korkmadan gidemeyecektir. Zira Suud devletine ait hiçbir mekân, kurum, kuruluş ve resmi görevli artık güvenilir değildir.
DEVLET-VATANDAŞ İLİŞKİSİNE DARBE
Eğer bu cinayet aydınlatılmazsa, katiller bulunmazsa, ya da cezalandırılmazsa, insanlar, diğer devletlerin de işledikleri cinayetlerin üstünün örtülebilir olduğunu düşünecek ve büyük bir korku içinde yaşayacaklardır.
Bireysel işlenmiş bir cinayetin yarattığı travma bu denli ürkütücü ve tahrip edici olamaz. ‘Devlet, konsolosluğunda adam öldürüyor’ cümlesi, en sıradan insanı bile büyük korkulara sokuyor.
Amerika, Suud ile olan ticari ilişkilerini bozmamak adına konuyu başka bir yere kaydırmak için çaba harcıyor. Lakin bunun sonuçlarının kendi toplumu da dâhil, insanlar üzerinde çok derin travmalar bırakacağını da unutmamalı.
SIĞINILACAK LİMAN ÜLKE ALGISINA SALDIRI
Türkiye, bu yüzden çok büyük sorumluluk taşıyor. ABD bu meseleyi örtmeye çalışsa bile Türkiye asla bunu yapmayacaktır.
Zira bizim topraklarımız yüzlerce yıldır masumların sığınağı olmuş bir limandır. Cinayet, bu limana bir saldırıdır aynı zamanda.
Bize sığınan, ‘aman’ dileyen insanların canı bize emanettir. Bu ülke, bu şehir insanların güvenle yaşadığı yerlerdir. Bu algıyı zedeleyecek olan da bu cinayettir.
Bu cinayet bizim mazlumları koruyan yanımıza yapılmış bir saldırıdır aynı zamanda. Ve bu ülkeye sığınan tüm insanlara da bir gözdağıdır. İşte bunu tersine çevirmek zorundayız.