12 Eylül darbesinde benin kuşağım, ağabeylerimiz kadar hasar görmedi. Onları ‘cemselere’ doldurup götürürlerken, uzaktan hayret ve korkuyla birbirine sokulmuş, o anı seyreden çocuklardandık o vakit.
Darbenin kızgın çekici, toplumun üzerinde daha az hissedildiği zamanlarda aklımız bazı şeylere ermeye başladı. O zaman gözümüzü, tonton ve sevimli Turgut Özal ile açtık.
ÖZAL’I ANLAMADIK, HEP ELEŞTİRDİK
Benim içinde bulunduğum ekip hiç kimseye oy vermezdi. Ben de vermezdim. Ama içten içe Özal’a bir sempati duyardım. Hele hele ilk bilgisayar ve internet kullanmaya başladığında ona hayran bile olmuştum.
Ama Özal anlaşılmadı hep eleştirildi, hep yanlışı anlatıldı ve hep hırpalandı.
17 Nisan 1993 tarihinde öldüğünde, içimde kocaman bir sızı hissetmiştim. Hiçbir zaman ANAP’lı olmadığım gibi, her zaman da muhalifi olmama rağmen, Özal içimde bir yer edinmiş ve öldüğünde orada bir boşluk oluşmuştu.