2014 yılının sonuydu. İslam dünyasının içine girdiği kaotik ortam bizleri derinden sarsıyordu. Terörün, çatışmaların, işgalin, savaşların, zorunlu göçlerin pençesinde kıvranan onlarca İslam ülkesi vardı. Binlerce insan ölüyordu, on binlercesi yerlerini yurtlarını kaybediyordu. Fakat biz bundan daha derin ve daha önemli bir sorunumuz olduğunu düşünüyorduk: Fikren tükenmişlik. Aslında yaşadığımız sorunları, Müslüman dünyasının yeni bir fikir üretememesinin, düşünce kısırlığına yakalanmasının sonucu olarak görüyorduk.