Mehmet Görmez hoca bir tarihte Çankırı’ya gider. Kanuni döneminden kalma Süleyman Camii’nde Cuma namazı kılar. Namaz esnasında, ‘Hocam, hutbeye buyurun’ derler. Hoca Cuma hutbesini irat etmek üzere minbere çıkar. Ancak zihninde hangi konuda, nasıl bir hutbe irat edeceğine dair tereddüt vardır.
YÜZLERCE YIL ÖNCE YAZILMIŞ BİR HÜSNÜ HAT
Derken başını yukarı kaldırır. Büyük olamayan kubbede bir hüsnü hat görür. Orada şöyle yazar:
“Kalbin semasına doğan ilk ışık hikmet yıldızıdır. Sonra ilim ayıdır. Sonra marifet güneşidir.
Hikmet yıldızının ışığında eşyanın hakikati müşahede edilir. İlim ayının ışığında mana alemi müşahede edilir. Marifet güneşinin ışığında Hazreti Mevla müşahede edilir.”
Hoca gördüğü bu hüsnü hattan çok etkilenir. Zira bu kubbe kuşağı yazısı İstanbul’da Süleymaniye’de değil, Anadolu’da, bir zamanlar Kastamonu’nun bir kasabası olan Kengırı’de (Çankırı) yüzyıllar önce yapılmış bir caminin içine yazılmıştır.