Sarıkamış’ın karlı yollarında değerli ağabeyimiz Ömer Lekesiz’le uzun uzun konuşma, dertleşme fırsatı bulduk. Uzun zamandır bir araya gelmememize rağmen, fikir hayatımıza, İslam dünyasına, Türkiye’ye dair dertlerimizin, eleştirilerimizin, arayışımızın ne kadar benzediğini şaşırarak müşahede ettik.
Başlık Ömer beye ait. Bu konuşmalarımızın, dertlerimizin özetini bir cümleyle ifade etti: “İstikametimizi kaybettik.”
İSTİKAMETİNİ KAYBETMİŞ BİR CAMİA YÖNÜNÜ ARIYOR
Önceki gün (08.01.2019) İsmail Kılıçarslan kardeşim, içinde bulunduğumuz durumu, “çöküş, çözülme, çürüme” başlığı ile özetlemiş köşesinde. Ufuk Uras’ın, tespitinden yola çıkarak yazdığı yazıda İsmail kardeşim, güncel politikanın çoğumuzu yuttuğunu ve piyasadaki tiplerle bir yol almamızın mümkün olmadığını yazmış.
Dün de, gelecekte önemli bir entelektüel olacağına inandığım genç yazarımız Taha Kılınç, İslam dünyasının derdini anlamak ve çözüm yolları bulmak için yaptığı gezileri, istişareleri kaleme almış. Benzer tespitler onda da var. Gündemin esiri olmamızdan ve derinlikli fikirler üretmememizden dertlenmiş Taha kardeşim.
Aslına bakarsanız, daha birçok derdi olan yazar arkadaşımız halimizden, gidişattan, çürümeden, yozlaşmadan, fikir kısırlığından şikayetçi.