İş adamlarıydı çoğu. Hepsinin hali vakti yerindeydi. Aslında kazançlarından bir kısmını, bir yardım derneğine gönderip, fakir fukaraya yardım eder ve vicdanlarını rahatlatabilirlerdi.
Öyle yapmadılar. Bir yardım derneğinin yönetimine girdiler. Sonra o derneğin gönüllü, fedakâr çalışanlarıyla beraber uçağa binip, Bangladeş’e gittiler.
SIRTLARINDA YARDIM TAŞIYAN İŞ ADAMLARI
Yanlarında getirdikleri paralarla oradan gıda, battaniye aldılar. Arabalara yüklediler. Arakanlıların kaldığı kamplara gittiler. Dünyanın en acı veren kamplarına girdiler. Kamyonlardan yardımları sırtlayıp, kampa taşıdılar. Hepsi eşya taşıdı, eşya dağıttı. O sıcakta, o sefalette, o fakirliğin ortasında Arakanlı göçmenlerle birlikte oldular. Onlara sarıldılar, kucaklaştılar, onların göz yaşlarına ortak oldular.
Yetimhanelere gittiler. Çocukların ortasına oturup onların başını okşadılar. Ceplerinde kalan son paraları oraya dağıttılar. İçlerinde kanayan acıları hissettirmediler. Bir kısmı eşlerini aradı. Gördüğü daramı onunla paylaştı. Eşleri ‘yetimleri getirin, biz bakalım’ dedi karşılık olarak.
Yüce gönüllü insanların ortasında kalmıştım.