“Benim bir evim var, içinde iki erkek, üç kadın var. Bilin bakalım kim?” Elektrikler kesildiğinde, tüm aile fertlerinin en çok oynadığı oyundu. Mahallemizdeki evleri sorardık. Ev ev tanırdık hepsini ve içinde yaşayanları.
Önce mahalle kayboldu. Şimdi ev kayboluyor. Hayatın merkezi olan evimizden bahsediyorum.
EV, YAŞAMIN MERKEZİYDİ
35 yaş üstü herkesin çocukluğunda, “ev”in tüm yaşamın ana merkezi olduğuna dair anıları vardır. En güzel film repliklerinden birine dönüşen, “bir maniniz yoksa bu akşam annemler size gelecek” cümlesini genelde evin çocukları iletirdi komşuya. “tabi çocuğum bekleriz” cevabını da koşa koşa annesine ulaştırırdı.
Ev ziyaretleri, o dönem yaşamın en önemli aktivitelerinden biriydi. Komşuluk dediğimiz, o çok değerli dostluk ilişkisi, bu ev oturmalarında pekişirdi.
‘Misafir odası’ diye bir yer vardı. Evin en güzel odası, en güzel eşyaların olduğu yerdi. Misafir yokken giremezdik oraya. Girdiğimizde, “ne işin var misafir odasında” cümlesinin ardından, anne terliği gelirdi.