Bizim için sakal bir kimlik gibiydi o zamanlar. Üniversitede Atatürkçülüğü ile meşhur hocam, sakallı ve Kanal 7’de çalıştığım için (ve tabi derslerine girmediğim için) beni sınıfta bırakmakla tehdit etmişti. Sakallı olmak, “dinci, radikal İslamcı, yobaz” gibi isimler çağrıştırıyordu zihninde.
Sakallı insanlar, dini ve politik kimliğin bir ifadesi olarak sakalını uzatırdı.
Ayrıca telefonu açarken, ‘Selamun Aleyküm’, kapatırkan ‘Allah’a emanet ol’ demek, cümlelerde ‘Allah razı olsun, hakkını helal et’ gibi kalıpları sık kullanmak, dindar kesimin alameti farikasıydı.
AK PARTİ’DEN SONRA ‘DİNİ BÜTÜN’ OLANLAR
AK Parti iktidarından sonra, Ankara’da mecburiyetten (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereği) sakalımızı kestik. Öyle Halk Bankası Genel Müdürü’nü ararken de, ‘Selamun Aleyküm’ diye aramıyorduk. Konuşma dilimizi olabildiğince ‘seküler’, görüntümüzü de mümkün olduğu kadar ‘modern’ yapmak icap eder diye düşündük. Ne de olsa, laik devletin, seküler başkentindeydik artık.
Lakin, işin ilginci, biz o tarafa doğru görsel olarak evrilirken, o taraftan buraya da bir sembolik evirilme fark ettim.