Eskiden seçim dediğimizde ilk önce bürokraside, sonra şehirlerde büyük dalgalanmalar olurdu. Milletvekili olmak isteyen ‘deve dişi’ gibi kuvvetli isimlerin neden olduğu dalgalanmaydı bu. Kulisler ateş gibi yanar, her tarafta hummalı görüşmeler olurdu.
Tabii herkes genel başkanların peşinde, bir o yana bir bu yana sürüklenir dururdu.
AK Parti en gözde parti olduğundan, doğal olarak genel merkez umre ziyaretine gelmiş hacı adayları gibi insanlarla dolup taşardı. Bir genel başkan yardımcısından “olur” almak için saatlerce uğraşırdı insanlar.
Tabii en önemli ‘olur’ Erdoğan’ın ‘oluru’ olduğundan gittiği her programda aday adayları oraya hücum eder, bir kaş işaretine, bir göz kırpmasına bakarlardı.
Erdoğan’a “aday olayım mı?” diye soranlara, bugüne kadar “çok iyi olur” dediğini duymadım. Benden sonra bu huyunu değiştirdiğini de sanmıyorum. “Hayırlısı olsun” derdi hep. Bunu “hayırlı olsun” diye anlayan ve yol verdiğini sanıp, koşa koşa memleketine giden çok acemi olmuştur.
Erdoğan, “bu iş bir yarış ve nasip işidir” derdi hep.