Belki de duyduğumda en çok üzüldüğüm şeylerden biri, insanların geleceğe dair umutsuz olması.
Özellikle gençlerden bunu duyunca daha çok üzülüyorum.
Son zamanlarda aldığım mailler, mesajlar ve konuştuğum insanlarda ümitsizliğin çok arttığını gördüm.
Adeta salgın gibi.
Pandemi başladığı dönemlerde, psikiyatrist ve psikologlarla salgının ruh sağlığına etkilerini çok konuşmuştum.
Depresyon vurgusunu çok yapmışlardı.
Evde kapalı kalmak, hayat şeklinin kısıtlanması, hastalanmak, yakınlarını kaybetmek insanın depresyon yaşamasına etki edecek demişlerdi.
Öyle de oldu gerçekten. Corona geçirmiş biri olarak, hastalığın ağrısı değil de 15 gün karantinada beni bunaltmıştı.
Talihsizliğimiz şu ki, pandeminin neden olduğu depresif bir yaşam sürerken, bir de üstüne son yılların en ciddi ekonomik krizini yaşamaya başladık.
Geçen yıl Eylül ayından bu yana döviz kurlarının fırlamasıyla başlayan kriz, bugün elektrik, doğalgaz faturalarında, markette, pazarda, ticarette kendisini hissettirmeye devam ediyor.
Ekranlarda insanların yaşadığı ekonomik sıkıntıları anlattıkça, bana gönderilen mesajlar artıyor. Herkes çektiği sıkıntıyı, acıyı, derdi paylaşmak istiyor.
Ancak gelen mesajlardaki umutsuzluk beni çok etkilemeye başladı.
Hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanıyor insanlar…
Umutsuzlar.
Bu kadar umutsuzluk doğru değil.
İnsanlar birbiriyle konuştukça karamsarlık, umutsuzluk yayılıyor. Çünkü bulaşıcıdır.
Ancak bu kadar büyük umutsuzluk doğru değil.