Kenan Akın Yeniçağ Gazetesi

Kıbrıs sanki  "işaret fişeği"

Kim ne derse desin, Türkiye ne yazık ki; hem iç hem dış politikada büyük badirelerden geçiyor.Oysa, çeşitli konumları özellikle jeopolitik durumuyla, hem sosyal, hem ekonomik ve hem siyasi bakımdan çok büyük...

10 Temmuz 2017 | 410 okunma

Kim ne derse desin, Türkiye ne yazık ki; hem iç hem dış politikada büyük badirelerden geçiyor.Oysa, çeşitli konumları özellikle jeopolitik durumuyla, hem sosyal, hem ekonomik ve hem siyasi bakımdan çok büyük gelişmeler elde etmesi gerekiyor.G20'lerde bulunmasına rağmen, reel olarak gittikçe zayıflaması Türkiye'yi  uçuruma doğru itiyor.Özellikle dış politikada, gün geçtikçe büyük kayıplar veren Türkiye'nin neredeyse Azerbaycan, Pakistan ve son senelerde Katar'dan başka dostu bulunmuyor.***Geçtiğimiz haftaya, bir bakıldığında; Türkiye'nin ne tür kumpaslar içinde olduğu görülüyor.Kıbrıs için kurulan müzakere tuzağında anlaşmaya varılmaması Türkiye için adeta "işaret fişeği" niteliği taşıyor.Daha önce de defaatle belirttiğimiz gibi; 15 yıldır sürdürülen Kıbrıs görüşmelerinde, her seferinde Rum tarafının yeni yeni tavizler kopardığı ortaya çıkıyor.Kıbrıs'tan başlayarak; Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin içine düşürüldüğü çemberin bir başka halkalarını da Almanya, Hollanda ve özellikle Yunanistan anlaşmazlıkları oluşturuyor.Geleneksel düşmanımız Ermenistan'ın sinsi faaliyetleri nedense hiç gözlenmiyor.Artık İsrail'i, Rusya'yı ve İran'ı düşman listesinden çıkarmak durumunda kalan bir Türkiye'yi şimdi asıl ilgilendiren, hudutlarını oluşturan Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki gelişmeler art arda geliyor.Tabii ki, Barzani ve artığı devletçiklerin ne tür tehdit oluşturdukları da görmezlikten geliniyor.Son olarak, Katar ile oluşan siyasi ve askeri iş birliğinde; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır'ın takınacağı durum, alacağı kararlar Türkiye'yi çok yakından ilgilendiriyor.***Asıl meseleye gelince, koskocaman bir ABD düşmanlığı kendini gösteriyor ve maalesef önlenemiyor.Yıllar yıllar önce, Burak Gümüş'ün belirttikleri şimdi yine hatırlanıyor:"Soğuk Savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarları, ilk olarak Orta Doğu petrollerinin kontrol ve güvenliğinin sağlanması, ikinci olarak İsrail'in güvenli sınırlar içerisinde var olması; üçüncü olarak ise bölgedeki Sovyetler Birliği nüfuzunun ve sosyalist-milliyetçi rejimlerin güçlenmesinin engellenmesiydi. Sovyetlerin dağılması ve komünist ideolojinin çöküşü ile hem çift kutuplu dünya sistemindeki denge ABD'nin lehine değişmiş hem de bölgede bir güç boşluğu oluşmuştur. ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında bölgedeki güç boşluğunu doldurup Orta Doğu'yu kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde şekillendirmeye başlamıştır ki bu projeye "Büyük Ortadoğu Projesi" (BOP) adı verilmektedir."Araştırmacı meslektaşımız, ilmi makalesinin girişini şöyle tamamlıyor;"Hegemonyal İstikrar Teorisi, Orta Doğu için uygulanacak olursa, ABD; Arap ve İslam dünyasında "Büyük Ortadoğu Projesi"ni gerçekleştirmek istemektedir. Amerika, süper güç olarak itibar sağlamıştır, ama aynı zamanda Müslüman dünyasında işgalci olarak meşruiyetini kısmen yitirmiştir. Dahası, direnişçilerle çatışmaktan dolayı yıpranmıştır (zayiat, maddi masraf, barışçıl kamuoyu baskısı).Bu sebeple, ABD Orta Doğu'da yükünü alt hegemon olarak paylaşabileceği ortaklara ihtiyaç duymaktadır. BOP'un mali yükünün oldukça fazla olacağını ve zaman zaman askeri müttefiklere gereksinim duyulacağını hesaba katan ABD, son aylarda kendine ortak bulma çabasına girmiş gözükmektedir.Ancak yük paylaşımı demek, hâkimiyet paylaşımı da demek olduğundan, geleneksel ABD politikaları bu konuda hep 'sınırlı paylaşımı' esas almış; dolayısıyla kendi payını hep yüksek tutmuştur.NATO üyesi Türkiye'nin 'Birleşik Devletler için önemi, genellikle Türkiye ile çevre bölgelerdeki Amerikan çıkarları ile alakalıdır. Türkiye, "Orta Doğu'ya yönelik potansiyel Rus saldırganlığına karşı bir tampon' olarak tanımlanmaktadır". Gerçi NATO üyesi Türkiye'ye verilen rol ve ABD ile Rusya ilişkileri değişmiş bulunuyor.Türkiye'nin içinde bulunduğu feci konumu kısaca açıklamaya çalışırken, kim bilir daha ne hatalarımız gündeme gelmek için sıra bekliyor.Halbuki hangi siyasi partiden olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada barış" düsturundan ayrılmak istemediği gerçeğine ve gereğine derhal yeniden sarılmamız icap ediyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
​​​​​​​Haçlı tehdidine "misilleme" gerek! 16 Aralık 2019 | 93 Okunma ​​​​​​​Fransa "çirkin yüzünle" nereye! 09 Aralık 2019 | 127 Okunma ​​​​​​​"Nerden geldilerse oraya dönerler"! 02 Aralık 2019 | 369 Okunma Irak'ta kanlı protestolar yeniden neden başladı ! 25 Kasım 2019 | 250 Okunma Kıbrıs'ta 36. gurur yılı 18 Kasım 2019 | 133 Okunma