Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gündemine, daha doğrusu yakın
geleceğine, ne yazık ki kesinlikle artık, “Orta Doğu” ağırlığını
koyuyor.
30 yılı aşan PKK belasının güya çözümünün yanı sıra, sözde “Arap
Baharı” ve nihayet Erdoğan’ın İran’a da karşı katı tutumu, ülkeyi
güç durumda bırakırken, sağduyu sahibi vatandaşları
endişelendiriyor.
Özellikle; üst üste gelişen Libya, Mısır, Suriye, Irak ve Filistin
olaylarının yanı sıra, Yemen sorununda Suudi Arabistan’ı
desteklemeye yeltenirken, İran’a kafa tutmamız Türkiye’yi hem
siyasi hem de ekonomik bakımdan yıpratmaya devam edeceği
sanılıyor.
Oysa, başta ABD olmak üzere bir çok Batılı devlet, bir zamanlar
düşmanı olan İran’a eskisine nazaran çok serinkanlı dış politika
güderek bölgede “ağırlıklı” bir ülke olmayı başarmış bulunuyor.
Üstelik, İran ile nükleer anlaşmanın imzalanma sürecinde olması
dolayısıyla ambargonun kalkması yeni imkânlar yaratıyor.
Yani, tam ambargonun kalkmasıyla, İran’a çeşitli ihracat yolu
açılıyorken, ilişkilerin bozulması yeni bir buhrana neden olacağa
benziyor.
Zaten, AKP iktidarının belki de, en büyük hatası Suriye ve Irak
sorunlarının, gün geçtikçe daha “vahim” hal alacağını tahmin
etmemesinden kaynaklanıyor.