'Asimetrik düzen'in Soğuk Savaş sonrası kendi çıkarlarına yönelik olarak kurguladığı dünya düzeni, yeniden şekillenecek küresel enerji ve ticaret koridorları üzerinde hakimiyeti hedeflemekteydi.
Bu koridorlardan birisi Hazar ve Kafkasya Koridoru ise, bir diğeri Doğu Akdeniz koridoruydu.
Bu kritik önemdeki koridorlara yerleşmek için 'insanlık' adına utanç verici katliamlara göz yumdular. 26 Şubat 1992'deki Hocalı katliamıyla 'Dağlık Karabağ', sonrasında Çeçenistan istikrarsızlaştırıldı;
Gürcistan'ın bir bölümü işgal edildi. Derken, 11 - 22 Temmuz 1995'teki Srebrenitsa katliamı. Ardından, Afganistan'dan, Irak'a, Libya'dan Suriye'ye, Afrika'ya uzanan katliamlar. BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi, 'asimetrik düzen'in kendi hegemonyasında şekillendirdiği yeni küresel ekonomi-politikteki pozisyonları adına, bu katliamları görmemezlikten geldiler. Uluslararası toplum 'kolektif riyakarlık'la, Afro-Asya hinterlandındaki tüm bu insanlık trajedilerine sırtını döndü.
2100 yılına doğru, dünya ekonomisinde mal, hizmet ve enerji ticaretinde önemli bir koridor özelliği kazanacak, 'kuşak-yol' kapsamında kritik kavşak noktası özelliği taşıyan Hazar ve Kafkasya, Türkiye ve Orta Doğu'nun istikrarsızlaştırılması, atomize edilmesi ve 'asimetrik düzen'e bağımlı hale getirilmesi adına, 1990'lı yıllardan itibaren sistematik bir algı operasyonu ve 'gerilla iletişimi' yürütüldü. 28 Şubat 'post-modern' darbesi de bu operasyonun bir ürünüydü.