Dünyanın hızla yeni bir 'dünya savaşı'na sürüklenip
sürüklenmediği son bir yıldır tırmanan bir küresel tartışma konusu,
İçinde bulunduğumuz yakın dönemde bunun daha yoğunlaşarak ifade
edildiğini gözlemliyoruz. 1. ve 2. Dünya
Savaşlarının çıkış süreçlerine baktığımızda,
birkaç kritik nedenin tekrarlandığını ve söz konusu gerekçelerin
tüm dünyayı bir savaşa sürüklediğini gözlemliyoruz. Kaynak kıtlığı
veya ambargosu, ekonomik stres, mülteci akışı ve ırkçılık, ender de
olsa çevresel değişim çatışmaları bir dünya savaşına döndürecek
şekilde süreçleri beslemiş. Elbette tarihsel ve kültürel
gerekçelerin önemini, yeri geldiğinde farklı siyasi sistemler
arasında tırmanan çatışmaların da bir dünya savaşına dönüşümünü
yadsıyamayız.
Her iki dünya savaşında da Avrupa'yı ve ardından dünyayı bir savaşa
sürükleyen, Asya-Pasifik'te Japonya ile
ABD'ye karşı karşıya getiren kömür, çelik ve petrol
kapışması değil midir? 3. Dünya Savaşı'na yönelik analizler de tam
da bu noktadan önemli ölçüde ilerleme gösteriyor.
2030 yılına doğru enerji
türevlerine, kritik madenlere, ama daha da önemlisi...