24 Eylül'de Almanya'da gerçekleşecek seçimleri, Alman
siyasetçileri doludizgin bir 'Türkiye gerginliği' ile tamamlama
gayreti içindeler. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde, ekonomik,
askeri ve siyasi gücünü Cumhuriyet'in kuruluş döneminden sonra, ilk
kez bu derece etkili ve kapsayıcı düzeyde Avrasya'nın 'oyun kurucu'
gücü olarak kullanmakta olan Türkiye'nin uluslararası siyasetin
gündeminde her an yer alan bir ülke olması, anlaşılan Türkiye'yi
Avrupa siyasetinde de 'cazibe' merkezi yapıyor. Alman siyasetçiler,
AB Projesi açısından kırılma noktası konumundaki 'Brexit'i, 2008
finans krizinde ayak direttikleri ekonomi politikaları nedeniyle
Güney Avrupa'yı neredeyse iflasa sürüklemelerini, euroya erken
geçişi, mülteci sorunundaki başarısızlığı 'Türkiye gerginliği'
üzerinden unutturmak istiyorlar ise, AB seçmeni bu taktiği yemiyor.
Alman dostlarımızın hiç hoşuna gitmeyen ifadeyi, Milano'da taksi
şoförü ekonomiden sohbet ederken iki kez bana dönüp tekrarladı.
Almanya, son dönemde, uluslararası siyasette azalan etkinliğini
artırmak için arayış içinde. Avrupa'nın enerjisini karşılamak adına
Rusya ile içine girdikleri süreç, zaten her şeyi dikte etmesinden
hoşlanmadıkları Almanya'ya enerjide de bağımlı olmak istemeyen,
bilhassa Güney Avrupa ülkeleri, hatta Fransa'yı Türkiye üzerinden
alternatif enerji koridoru arayışlarına yönlendirince, Almanya
ciddi manada rahatsız oldu. Uluslararası sivil hava taşımacılığı ve
kargo taşımacılığında, Türkiye'nin küresel kavşak noktası olarak
öne çıkışı, Çin'in 'kuşakyol' projesinde tescillenmiş rolümüz
görünen o ki, ciddi sıkıntıya sebep oluyor. Almanya, yukarıda
sıraladığım AB konuları başta olmak üzere, pek çok konuda suçu
dönüp kendinde aramalı. AB Komisyonu'nun politika üretemez hale
gelmesi, üye ülkelerin artan hoşnutsuzlukları bir yana, Rusya ile
yürüttüğü siyaset de tıkanmış durumda.