Avrupa tarihi bir yol ayrımında. Küresel ve bölgesel jeopolitik
çatışma ve gerginliklerin tüm küresel ekonomi-politik sistemi
derinden sarstığı bir ortamda, Avrupa'nın geleceği daha fazla
Atlantik'e yakınlaşarak mı anlam kazanacak; yoksa
Avrupa'nın Avrasya ile bütünleşmesi yeni
fırsatları mı beraberinde getirecek? Uzmanlar, 1990'lı yılların
sonlarından bu yana Avrupa'nın önde gelen ekonomileri, Avrupa
Birliği (AB) merkezli olarak, küresel sistemdeki
derin değişikliklere yanıt olarak daha bağımsız ve iddialı bir
uluslararası rolü inşa etmenin gayreti içerisindeler. Bu arayış AB
için 'stratejik otonomi' anlayışını da
önceliklendiren detaylar içeriyor.
Avrupa'nın enerji arz güvenliği, topyekun savunması,
Küresel Güney ülkeleri ile derinleşmesini arzu
ettiği çok yönlü ilişkileri ve sömürgecilik sabıkası nedeniyle,
Afrika ve Asya'da yeniden inşa etmek zorunda olduğu algısı
açısından son 25 yıla damgasını vuran bir süreçten söz ediyoruz.
Ancak, AB üyesi ülkeler arası ilişkiler, AB'nin bir türlü
sadeleştirilememiş karmaşık süreçleri ve hayli hantal kurumları,
söz konusu başlıklarda elle tutulur...