2008 küresel finans krizi, batı bankacılığı için hem bir kırılma, hem de bir dönüm noktasıydı. 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren dozajı iyice arttırılan neoliberal ortodoks anlayış, ABD ve Avrupa bankacılığı adına 'aşırı regüle' bir sektör düzenine yönelik eleştirilerini yoğunlaştırmıştı. Geçmişte defalarca yaşanmış olan bankacılık ve finans krizlerinden çıkarılmış ve bedeli hayli ağır olmuş derslere dayalı kapsamlı yasal düzenlemeler, ısrarla batı bankacılığının ayağına takılmış pranga olarak tanımlanıyordu. Nitekim, 1999'dan itibaren, ABD'den başlayarak, Birleşik Krallık'a ve sonrasında Kıta Avrupası'na yansıtılan bir 'deregülasyon' rüzgarının esiri olduk. Bankacılık sektörünü koruyan, mevduat sahibini koruyan, tasarrufları koruyan ve güvence altında tutan pek çok düzenleme ya aşırı gevşetildi, ya da kaldırıldı.
Oysa, 2008 küresel finans krizi eylül ayında ABD ve dünya finans sistemini silkelediğinde, Lehman Brothers'ın iflası büyük bir şok dalgasına sebep olduğunda, ABD'nin çağrısı ile kasım ayında önce Washington'da telaşla toplanan G20 ülkeleri, nisan 2009'da...