Türkiye, G20 zirvelerinde şekillenen bir prensip çerçevesinde,
makro ekonomik alanda 3 yıllık stratejik planları kamuoyu ile
paylaşmak ve Finansal İstikrar Komitesi'nin kurulması konusunda ilk
harekete geçen ülkeydi. Bu vesileyle, ilki 2005'te olmak üzere, 13
orta vadeli program (OVP) yayınladık. Bununla birlikte, son 3 OVP
içeriği itibariyle bir yeknesaklık, büyüme, istihdam, cari açık,
enflasyon ve bütçe dengeleri açısından, makro ekonomik büyüklüğe
dair hedeflerde tutarsızlık ortaya koymaya başlamıştı. Bu nedenle,
3 yıllık makro stratejik planın adının 'Yeni Ekonomik Program'
olarak tazelenmesi ve içeriğinin güçlendirilmesi, 2019-2021 yılları
için makro ekonomik hedefler arasındaki tutarlılığın gözetilmiş
olması; ayakları yere basan, gerçekçi bir programın dizayn edilmiş
olması hayli önemli.
2018 yılının bütünü için yüzde 3.8'lik büyüme tahmini, yılın ilk
yarısında Türkiye'nin yüzde 6'nın üzerinde büyüdüğü dikkate
alındığında, 2018'in ikinci yarısı için yüzde 1.2 ile 1.4 arasında
bir 6 aylık ortalama büyüme öngörüldüğünü; bu nedenle, 3. çeyrek
pozitif olsa da, 4. çeyrekte negatif büyüme ihtimalinin ekonomi
yönetimi tarafından da dikkate alındığını göstermekte. Bu noktada,
fiyat istikrarı (enflasyonla mücadele) ve finansal istikrarı (cari
açıkla mücadele) sağlayacak, ekonomide hane halkı, özel sektör ve
kamu tasarruflarının artmasını, kamu mali disiplininin aynı
dirayetle sürdürülmesini imkanlı kılacak 2019-2020 dönemi için
yüzde 2.3 ve yüzde 3.5 GSYH büyüme hızı hedefleri son derece
gerçekçi. Bu iki yılın büyümesi yüzde 1 civarına çekilerek;
istihdamda artış hayli sınırlandırılarak, kamuda mali disiplini
güçlendirecek şekilde, faiz dışı fazlayı daha yukarıda bir
seviyeden belirleyerek, koşulları hayli ağır bir program da dizayn
edilebilirdi. Ancak, 2020'nin ikinci yarısından itibaren koşulların
daha da bozulmasından endişe duyulan küresel ekonomik sistemden
gelecek olumsuz dalgalara karşı, Türkiye Ekonomisi'ni bütünüyle
nefessiz ve güçsüz bırakacak bir program, sebep olduğu fakirlik ve
işsizlik nedeniyle, küresel dalgalar nedeniyle, 2021 ve sonrasını
daha da yönetilemez hale getirirdi. Bu nedenle, Türkiye
Ekonomisi'nin ihtiyaç duyacağı minimum 'oksijen' koşulları dikkate
alınarak, 'vahşi' değil, kararlı bir programın dizayn edildiği
gözleniyor. Yeni Ekonomik Program'la tek eksik olduğu, ek detay
talep edilen konu ise, reel sektör ile bankacılık sektörü arasında
kredilerinin yeniden yapılandırılmasını, finansman kanalının hızla
normalleşmesini sağlayacak adımların henüz netleşmemiş olması.
Ekonomistlerin tamamına yakın bir bölümü, gerçekçi, hedefleri
birbiriyle tutarlı bu programın, 'dengeleme-disiplin' döneminin
başarısının, Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi, Kamu Maliyesi
Değişim ve Dönüşüm Ofisi gibi yeni kurumların hayat bulmasının,
daha yüksek bir katma değere odaklı üretim ve ihracatın önünü
açacak 'dönüşüm'e mükemmel bir alan açacağına inanıyorlar.