Dünya ekonomisinde son 20 yılda gözlenen küreselleşme süreci,
önde gelen ülkelerin önemli bir bölümünün döviz kazandırıcı
sektörlerde ciddi hamleler yapabilmesine imkân sağladı. Türkiye,
bilhassa son 15 yılda, mal ve hizmet ihracatından elde ettiği döviz
gelirinde önemli rekorlar kırdı.
Önümüzdeki dönem, Türkiye açısından ilk etapta 50, 2030'larda 100
milyar dolara ilerleyecek bir turizm ve ağırlama ihracat gelirinin,
toplamda 200 milyar dolarlık bir hizmet ihracatı gelirinin; mal
ihracatında ise ilk etapta 250, ardından 350 ve Türkiye'nin milli
ekonomi hedefi olarak 500 milyar dolarlık bir hedefin
tutturulabileceğine işaret ediyor. Bu nedenle, 24 Haziran'la
birlikte, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde yeniden
yapılandırılması beklenen ekonomi yönetimini, bakanlık, üst kurul,
başkanlık, müsteşarlık ağ yapısını, dış ekonomik ilişkiler, iç
piyasa-reel sektör ve ekonomininkamunun finansmanı olarak üç
sacayağına dayalı modellemek yararlı olabilir.
Dış ekonomik ilişkilerde, turizm sektörüne, cari açığı azaltıcı,
döviz kazandırıcı, istihdam sağlayıcı, Türkiye'nin uluslararası
itibarına ve bilinirliğine yaptığı olağanüstü katkı nedeniyle,
bugünden daha detaylı, daha değerli bir anlayış kazandırmalıyız.
'Turizm ve Kültür' Türkiye'nin turizm sektörünün ciddi boyutlardaki
ekonomik yönüne yeterli perspektif kazandıramıyordu. Keza, ülkenin
ekonomisine yaptıkları büyük katkı boyutunda, müzeleri, ören
yerlerini de salt 'kültür' penceresinden ele almak yeterli bir
yaklaşım olmayacaktır. İmalat sanayisinin ülke ekonomisindeki
vazgeçilmez, hayati boyuttaki önemi bir yana; hizmetler sektörüne,
bu sektörde büyük emek ortaya koyan şirketlere, girişimcilere daha
kapsayıcı bir bakış açısı kritik önemde. Başta KOSGEB, bir dönem
sanayi ağırlıklı bakış açısına sahip olup, son 4-5 yıl hızla
bünyelerine 'hizmetler' sektörü bakış açısı kazandırılmaya
başlanmış tüm kurumlarda, hizmetler sektörünün küresel ekonomideki
ağırlığına uygun bir beceri kazandırmamız gerekiyor.
Mal ve hizmetler ihracatını ve gümrüklemesini bir çatı altında; iç
piyasa-reel sektör bacağını, iç ticaret ve sanayiye dayalı piyasa
kurallarını, standardizasyonu, tüketici haklarını bir çatı altında
bir araya getirmemiz gerekmekte. Bu noktada, 'bilimteknoloji-
inovasyonar- ge' salt sanayiye ait bir alan değildir bugünün
dünyasında. Bu alan, hizmetler sektörünü de, tarımı da, sanayiyi
de, inşaatı da, finansı da, her alanı ilgilendiriyor. Bu nedenle,
Türkiye'nin 'bilim-teknoloji' alanına sanayi ötesi, tüm sektörleri
kucaklayan bir 'dijital' perspektif kazandırması gerekiyor. Bilişim
teknolojilerini herhangi bir sektörün altında bir alan olarak
değil; Türkiye'yi gelecek 25 yılda 2-3 trilyon dolar bandına
sıçratacak alan olarak kurgulamamız; bu alanı Cumhurbaşkanlığı'na
bağlı bir konsey, üst kurullar ve 'spesifik' bir bakanlıkla örmemiz
yararlı olacaktır.