İfadenin orijinali, 'doğuyu da, batıyı da aşan hakikate
yönelmek'. Bir süredir, Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz Doç. Dr.
İbrahim Kalın'ın kaleme aldığı 'Ben, Öteki ve Ötesi'ni okuyorum.
Son küresel finans krizinin dünya ekonomisinde sebep olduğu ve
'yeni normal' dediğimiz başlıkları, dünyada yükselen 'yeni orta
sınıf', batılı ekonomilerdeki 'aşırı sağcılaşma', Atlantik'in
düşüşü ve Pasifik'in yükselişi şeklinde sıralamaktayız. Batılı
ekonomilerde artan sorunlar ve Asya- Pasifik ekonomilerinin öne
çıkışı, başlangıçta, yılların getirdiği kırgınlık ve kızgınlıkla,
bizleri bir miktar tebessüm ettirdiyse de, gelişmiş ekonomilerde
var olan ekonomik sorunların giderek derinleşmesi, küresel finans
krizinin 6. yılından itibaren bizlerin de canını acıtmaya
başladı.
Bu nedenle, dünya ekonomisinin 'sürdürülebilir büyüme' sürecini
yeniden yakalayabilmesi adına, G20 toplantılarında 'doğuyu da,
batıyı da aşan hakikate yönelmek' elzem hale gelmiş durumda. Dünya
ekonomisinde sıkışan üretim ve ticaret, artık kimin kabahatli,
kimin haklı olduğunu aramamız gereken çıtayı geçmiş durumda.
Türkiye, G20'nin tavsiyeleri doğrultusunda, kamu mali disiplinine
azami hassasiyet ile kamu harcamalarının büyümeye katkısının en iyi
hakkını veren ülke. Kamu- Özel Sektör İşbirliği (PPP) projelerinin
yüzde 50'sini dünyada Türkiye yapıyor.
Türkiye'nin bu anlamda, G20 üyesi 10 gelişmekte olan, hatta kimi
gelişmiş ekonomilere ilham verecek yönleri var. 1990'da yüzde 37.1
olan dünyada yoksulluk oranı, 2015'te yüzde 9.6'ya inmiş.