Uluslararası piyasalardaki tüm aktörler büyük bir merak ve
heyecanla 31 Temmuz Çarşamba akşamki FED toplantısından çıkacak
kararı bekliyorlardı. ABD Başkanı Trump'ın beklentisi ise faiz
indirim kararının yanı sıra, FED'in parasal genişleme ile ilgili
olarak da mesaj vermesiydi. Evet, FED Açık Piyasa Komitesi (FOMC)
toplantısından faiz indirim ve 'bilanço daraltma'ya ağustos ayı
sonrasında ara verme kararı çıktı. Ancak, FED Başkanı Powell,
'gevşeme' beklentilerinin tamamıyla dışında bir konuşma
gerçekleştirerek, faiz indirim kararının kesinlikle para politikası
gevşemesinin başlangıcı olmadığı; ABD ekonomisinde büyüme ve
üretime yönelik göstergeler güçlendikçe, bir sonraki kararın bir
faiz artış kararı dahi olabileceği bir mesaj vermeyi tercih
etti.
Powell açıklamaları sonrası, Başkan Trump'ın hiç istemeyeceği bir
gelişme yaşandı ve dolar endeksi 99 puana yükseldi. Oysa, bir yıl
önce 93 puanın üzerinde olan ve ABD'nin 'ticaret savaşları'na daha
fazla katkı sağlayan bir seviyeye işaret eden Dolar Endeksi'nin son
dönemde 97-98 bandına yükselmesinde Trump rahatsızdı. AB ve Çin
kendi para birimlerinin değerini düşük tutacak bir strateji
içerisindeyken, FED'in destek olmayan tutumundan duyduğu
rahatsızlığı açıkça dile getiriyordu. Bu nedenle, FED Başkanı
Powell'in 'beklenmedik' düzeydeki kimi 'şahin' mesajları
sonrasında, Dolar Endeksi'nin 99 puan civarına yükselmesi ve
euro-dolar paritesinin 1.11 dolar bandını kuvvetli kırması, hiç
şüphesiz Başkan Trump'ı mutsuz etmiş gözüküyor.
Çünkü, Trump'ın en büyük beklentisi, FED'in parasal genişleme
anlamına gelebilecek kuvvetli mesajlar vermesi suretiyle, dolarının
bir miktar güç kaybetmesi; önde gelen ülke paralarının dolar
karşısında değer kazanması ve bu nedenle de ABD'nin yürüttüğü
ticaret savaşlarında değer kaybeden dolar sayesinde, Trump
Yönetimi'nin bir hareket alanı kazanabilmesi idi. Gelelim, Trump'ı
'ters köşe'ye yatırmış olsa da, Powell'in işaret ettiği kritik
önemde bir hususa: "Biz bağımsızlığımızı kanıtlamak için politika
yapmıyoruz". Altın harflerle, tüm ekonomistlere okutulması gereken
bir ifade. Son dönemde eleştiri dozajını 'agresif' bir seviyeye
yükseltmiş olan kimi ekonomistlerin tavrı nedeniyle, kitlenen,
'bağımsızlığı'nı para politikası tercihleriyle kanıtlamaya çalışan
bir TCMB gördük.
Bu süreç, Türkiye'ye zaman kaybettirdi. Bu nedenle, TCMB'nin 4,25
puanlık faiz indirim kararı, daha da gecikmeden, 'doğru zamanda,
doğru atılmış adım'dır. Ve, arkası gelmelidir. Hazine ve Maliye
Bakanımız Albayrak'ın, bu önemli adımın finansman maliyetlerine,
reel sektör yatırımlarına ve üretime hızla yansıtılacağı ve
yansımaya başladığı yönündeki değerlendirmeleri de, piyasanın
beklediği moral attırıcı gelişmeler açısından kritik değerdedir.
Artık, geleceğe odaklanalım.