15 Temmuz hainliğine karşı, Türkiye Ekonomisi'nin, esnafımızın,
iş dünyamızın nasıl sağlam durduğuna, bir ülkenin kolay kolay
atlatamayacağı bir travmayı, daha ertesi gün dükkânlarını açarak,
fabrikada üretime devam ederek yöneten bir ülke ekonomisine
birlikte şahit olduk.
Bu başarıyı 19 Ekim'de teyit eden uluslararası derecelendirme
kuruluşu Moody's'in, iki gün sonra Türkiye'nin uluslararası
derecelendirme notunu kırmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD iş
dünyası ile son derece başarılı geçen görüşmelerine rast gelmesi
tesadüf mü? 2015 eylülünde 3 TL'nin üzerine çıksa da, sonra
gerilemiş; ocakta yükselse de, şubat ile 15 Temmuz arası yine 3
TL'nin altında kalmış, 15 Temmuz sonrası yeniden gerilemiş dolar
kuru, yıl sonu için normal seyrindeyken, Moody's'in not indirimi
sonrasında, vahşice kurgulanmış bir türbülansın içine sokuldu.
Dolar kuru üzerinden yürütülmeye çalışılan 'kriz algısı'
manipülasyonunu deşifre eden en önemli ipucu, piyasa
göstergelerindeki kopukluktur. Dolar kuru bu derece yükselmesine
rağmen, Türk tahvillerinin risk primi göstergesi olan CDS değeri
300 puanın altında, 2012 veya 2015 seviyelerine bile gelmemiş ise,
2 ve 10 yıl vadeli tahvil oranları ve Borsa İstanbul 100 Endeksi
dolar kurundaki tabloya işaret etmiyor ise, Türkiye Ekonomisi için
bir 'kriz algısı' olduğu iddia edilebilir mi? Türk iş dünyasının ve
hane halkının hassas noktasından bir algı manipülasyonu
yürütülüyor. Bu süreci, yabancı finans kurumlarının 'vahşi'
temsilcileri ile bizim aramızda bir 'suyun altında nefesini tutma'
mücadelesi olarak görmemiz gerekiyor.
Bizi paniğe sokup, suyun üzerine çıkmamız için zorluyorlar.
Tersine, suyun altında 'nefesimizi tutup' onların pes etmesine
dayanmamız gerekiyor.
Bu süreç, sağlam sinir gerektiren bir 'dayanıklılık' testi.
TCMB yalnız bırakılmamalı Türk bankacılık sektörü, finans kesimi
Merkez Bankamızı yalnız bırakmamalı.