16. yüzyıldan itibaren, merkantilizmle, 'batı' bazlı bir düzenin
dünya ekonomi- politiğine hâkim olmak adına izlediği ana strateji
'maliyetlerin yönetimi'ydi.
Hammadde ve enerji maliyetlerine dayalı askeri ve teknolojik
sömürgeciliği uzun süre devam ettirdiler.
Yetmedi, dünyanın az gelişmiş ve fakir ülkelerini, 2. Dünya Savaşı
sonrası 'gelişmekte olan ekonomiler' olarak adlandıracakları
ülkeleri, kendi kontrollerindeki bir küresel finans sistemiyle;
Uluslararası Para Fonu (IMF)- Uluslararası Derecelendirme
Kuruluşları- Uluslararası Finans Kurumlarına dayalı bir 'küresel
faiz kıskacı'yla kontrol altında tutmayı sürdürdüler.
Boyun eğdiremedikleri Türkler, Kurtuluş Savaşı sonrası,
kapitülasyonları kaldırmış, kendi merkez bankasını kurmuş, milli
sanayi hamlesini başlatmıştı. İlk hamlenin mimarı Atatürk
sonrasında, ikinci hamlenin mimarı Adnan Menderes'i, acıdır ki, bir
askeri darbeyle kaybettik.
Sovyetler Birliği'yle her ağır sanayi hamlesi, her Türkiye
Ekonomisini bağımsızlaştıracak ekonomik model değişikliği, 1971 ve
1980'de askeri darbelerle kesildi.
Türkiye'de üçüncü hamleyi başlatan Özal suikast girişiminden
mucizevi kurtuldu ve yine zamansız kaybettik.
1990'lı yılların siyasi ve ekonomik belirsizlik dönemi, Türkiye'yi,
aynen Latin Amerika, Afrika ve Asya ekonomilerine yapıldığı gibi,
küresel 'faiz kıskacı'na düşüren, makro ekonomik dengelerini
çökerten bir sürece sürükledi. 2003'ten itibaren, 15 yıldır
süregelen dördüncü hamle dönemini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
liderliği ve vizyonuyla yürütüyoruz.
Bu süreç, Türkiye'yi büyümede rekorlara, kamu mali disiplininde
örnek alınacak ülkeler seviyesine getirdi ve Cumhuriyet tarihinde
ilk kez, IMF'siz, faiz oranları yüzde 5'in altına düştü. Batı bazlı
'asimetrik düzen' Türkiye Ekonomisinin demokratikleşme, özgüven
artışı ve bağımsızlaşma sürecinden, Avrasya'da 'oyun kurucu' bir
ülke olarak öne çıkışından hiç hoşlanmadı; kendimizi 'Gezi', '17-25
Aralık', '6-7 Ekim' ve nihayet 15 Temmuz FETÖ hain darbe girişimi
'seri' operasyonlarıyla karşı karşıya bulduk ve hepsini bertaraf
ettik.
'Türkiye faizleri artırmalı' söylemleri üzerinden, manipülatif
döviz kuru kotasyonları üzerinden sürdürülen 'küresel faiz kıskacı'
operasyonuna en büyük darbeyi 24 Haziran'da vuracağız.
24 Haziran'daki yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi oylaması,
Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığına ve yükselen Asya ile birlikte,
'Batı-Sonrası' döneme hazırlanan yeni dünyaya 'Yeni Türkiye'nin
eklemlenme ve beka mücadelesidir.
Önümüzdeki 60 gün bu temel gerçeği anlatmayı sürdüreceğiz.