IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi uluslararası ekonomik kuruluşların son bir yıldır yayınladıkları çeyrek dönemlik ve yıllık küresel değerlendirme raporlarında, enflasyon konusunda yapılan analizler, uzun yılların getirdiği bir alışkanlıkla, tüketici enflasyonu verileri üzerinden, Tüketici Fiyatları Endeksi'nde (TÜFE) G7 ülkelerinin, G20'nin önde gelen ülkelerinin nasıl bir tablo içerisinde oldukları üzerinden ilerliyor. Küresel hammadde, emtia, enerji fiyatlarındaki artışlara, lojistik maliyetlerindeki artışlara bağlı olarak, maliyet enflasyonundaki, dünyanın önde gelen ekonomilerinin Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) artış oranlarındaki tarihi sıçramalar ise, genel manada 'tedarik zincirlerindeki aksamalar' anlamında sınırlı bir kapsamla değerlendirilmekte.
Oysa, gerek G20, gerekse de OECD üyesi ülkelerin bütününde tüketici enflasyonunda gözlenen artışın en önemli gerekçesini, dünyanın genişçe bir bölümünde şirketlerin, firmaların üretim maliyetlerindeki artışın, satılan malın maliyetindeki artışın malın satış fiyatına yansıması oluşturmakta. Dünyanın önde gelen 45 ülkesinde, üretim maliyetlerindeki artış 1970'lerin, 80'lerin dünyasındandaha karmaşık bir yapı içerisinde ilerliyor. Öyle ki, küresel enerji fiyatlarındaki artışın tek gerekçesi petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış değil. Aynı zamanda, önde gelen enerji tedarikçisi ülkeler arasındaki 'benden mi alacaksın, ondan mı alacaksın' rekabeti nedeniyle, piyasaya bilinçli olarak ihtiyacın altında enerji türevi tedarik edilmesinden kaynaklanan 'arz-talep' dengesizliği etkisi de hesaba katılmalı.