Türkiye Ekonomisi'nin dünya ekonomisinde geldiği noktayı,
ülkenin üretim ve yatırım performansını değerlendirirken, üç tür
iktisatçı, köşe yazarı veya siyasetçi gözlemlemekteyiz. Gurur duyan
ve elde edilmiş başarıların sürdürülebilir kılınması adına fırsat
ve olası tehditler boyutunda görüş ortaya koyanlar; ikinci bir grup
olarak başarıları, fırsatları, risk ve tehditleri tarafsız bir
duruşla değerlendirdiği izlenimi verenler. Ve üçüncü bir grup
olarak, Türkiye Ekonomisi'nin başarılarından söz edemez hale gelip,
bardağın sürekli boş tarafını görüp, dillendirip; adeta 'psikolojik
hastalık' derecesinde ekonominin büyük bir felaket yaşayacağına,
başarıların abartıldığına takılıp kalmış olanlar. Bu sendromlu
bakış açısı, Başbakan Yardımcısı Şimşek'in milli gelir konusunda,
Hükümet'i, ekonomi çevreleri ve vatandaşları 'trollediği' iddiasına
kadar vardı. Ekonominin uzun süredir içinde olanların bu tür 'saygı
sınırını zorlayan' yorumlarının, küçümsemelerinin niyeti
sorgulanmalı.
Esas, satın alma gücü paritesi yöntemine göre hesaplanmış ülke
verilerini küçümsemek, kritik önemdeki bir uluslararası
karşılaştırmayı 'küçümsemek' 'trolleştirme'nin alasıdır. Kimi
ekonomi köşe yazarlarında bu tablo uzun zamandır hastalık
boyutunda. 'Trolleştirilen' iddiaların aksine, 1968'den bu yana,
Birleşmiş Milletler'in öncülüğünde, IMF, Dünya Bankası ve OECD,
ülkeler arasında milli gelir karşılaştırmasında haksızlığı,
dengesizliği gidermek; daha sağlıklı bir karşılaştırma metodu
oluşturmak amacıyla satın alma gücü paritesi (SAGP) yöntemini
kullanmakta. Dünyanın önde gelen tüm uluslararası kuruluşlarının
küresel ekonomiye dair 2030, 2050, 2060 projeksiyonu raporlarında,
ülkelerin gelecek performansları SAGP yöntemine göre hesaplanmakta.
Bu yöntem uluslararası düzeyde bu derece yaygın kullanılırken,
Türkiye Ekonomisi'nin son 15 yılda yakaladığı başarılı performansı
'küçümsemek', verilerin 'büküldüğü'nü iddia etmek, esas
'trolleme'nin hasıdır.
Türkiye İstatistik Kurumu, BM İstatistik Anayasası'nın
hazırlanmasında, uluslararası ölçekte göreve çağrılmış 7 kurumdan
biridir. Milli gelir hesaplarında 'hatalı ölçüm' yapıldığı ağır bir
iddiadır. TÜİK'in son iki hesaplama metot değişikliği, ne BM, ne
IMF, ne OECD, ne de Eurostat'dan bir eleştiri almamıştır. Metot
değişikliğinin "Türkiye Ekonomisi'ni şişirmek" amacıyla yapıldığı
iddiası, hastalıklı bir iddiadır. Ekonominin yarısı psikolojidir.
Anlaşılan, piyasa psikolojisini güçlendirmek konusunda, bazı
arkadaşların niyetleri sıkıntılı.