Tarımın geleceği, Türkiye'nin geleceği. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
'Çiftçiler Buluşması'nda, bir devlet için yerli-milli savunma
sanayisi ne kadar önemliyse, gıda sanayisinin de o denli önemli
olduğunu vurgulaması bu temel gerçeği teyit ediyor. Dünyada kendi
nüfusu ve ihtiyaçları için tarımsal üretim ve gıda sanayisinde
kendi kendine yetebilen ender ülkelerden biri olma özelliğimizi
kaybetmemiz gerekiyor.
Son dönemde, 'ölçek ekonomisi'ne geçiş noktasında, Türkiye'nin
öteden beri iddialı olduğu hububat, yaş sebze, meyve ve bakliyatta
üretimi yeniden sıçratacak yeni stratejilere, yeni tarım destek
modellerine ihtiyacımız var.
Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği üzere, nüfus gücü, askeri gücü
açısından kuvvetli olsa da, tarımsal üretimi ve gıda güvenliği
açısından yetersiz kalmış pek çok devletin, hatta imparatorluğun
tarihten silindiği bir dünyada, Osmanlı'nın en büyük becerilerinden
birinin 'gıda arz güvenliği' konusundaki hassasiyeti olduğunu
unutmamalıyız.
Uluslararası raporların her yıl 24 milyar ton verimli toprağın ve
15 milyar ağacın kaybedildiğine işaret ettiği bir dünyada,
jeo-stratejik konumunun yanı sıra, Türkiye'nin elindeki stratejik
imkânlardan biri de tarımsal üretimi ve su kaynakları. Gelecek 50
yıl için, tarımsal üretime uygun ekilebilir arazilerimizi ve su
kaynaklarımızı ne tür bir politika setiyle koruyacağımızı ve
geliştireceğimizi netleştirmemiz gerekiyor. 2060'ta 9.5, 2100'de
ise 11.3 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunun doyurulması ve
temiz su kaynaklarına duyulan ihtiyaç, Türkiye'nin izleyeceği 'yeni
nesil' tarım ve su programları ve 25-30 yıllık dinamik planlama ile
ekonomimize milyarlarca dolarlık katma değer sağlayabilir.
Türkiye, tarımsal ürün ihracatını 2030'a kadar 75 milyar dolar
düzeyine taşıyabilecek bir kabiliyete sahip. Suriye ve Irak'ta iç
savaş gelecekte sona erdiğinde, Türkiye Ortadoğu ve Körfez'in en
önemli tarımsal ürün ve gıda tedarikçisi olacak.
Yürüttüğü aktif politika ile, coğrafyasına huzur getirme çabası
içinde olan Türkiye, önümüzdeki 20 yıl, bölgesel ve küresel ölçekte
verimsizleşen topraklar nedeniyle, milyonlarca insanın açlık,
yoksulluk ve çatışma riskiyle karşı karşıya olduğu bir dünyada,
tarımsal ürün ve su arzı güvenliği açısından da kritik bir rol
üstlenebilir.
Bu kritik önemdeki stratejiler ise, ancak 'milli ekonomi
politikaları' setiyle gerçekleşebilir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın tarımsal üretimde arz performansını artıracak yeni
desteklere yönelik açıklamaları zamanlama açısından hayli
önemli.
Tarımda maliyet yönetimi açısından, mazot maliyetlerinin yarısının
kamu tarafından karşılanması ve hayvancılık alanındaki yeni açılım,
fiyat istikrarının yanı sıra, tarım-gıda arz güvenliği açısından
hareket alanı sağlayacak.