Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) nezdindeki iş dünyası sivil
toplum kuruluşlarının birlikte gerçekleştirdikleri toplantı ve
zirvelerde, uzun zamandır Türkiye-AB beraberliğinin her iki tarafın
menfaatine, 'kazan-kazan' bir ilişki olduğu vurgulanmakta.
Bu nedenle, bugün Varna'da gerçekleşecek ve Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın AB Konseyi Başkanı Tusk ve AB Komisyonu Başkanı
Juncker'le de bir araya geleceği Türkiye-AB Zirvesi'nden çıkacak
sonuçlara, liderlerin verecekleri mesajlara Türk ve AB iş dünyası
hayli önem vermekte. AB liderlerinin 'diyalog devam etmeli'
mesajları ise, Türkiye cephesinde 'kabak tadı' vermiş durumda.
Türkiye'nin mülteciler meselesi başta olmak üzere, pek çok konuda
bugüne kadar attığı yapıcı adımlara doğru dürüst karşılık veremeyen
AB tarafına, Türkiye 'diyalog, diyalog.
İyi de diyalog çağrısı da bir yere kadar. Artık, AB'nin somut adım
atması gerekiyor' demekte.
Tam üyelik müzakerelerinin hızlanması ve yeni başlıkların açılması,
vize serbestliği ve Gümrük Birliği'nin modernizasyonu süreçleri
Türkiye'nin somut adım görmek istediği alanlar. İşin ilginç yanı,
AB'nin bir anlamda cumhurbaşkanı sayılabilecek AB Konseyi Başkanı
Tusk'ın AB açısından önemli risk, tehdit başlıkları olarak ifade
ettiği 'Çin'in küresel sistemde artan iddiası ve Güney Çin Denizi
gerginliği', 'Rusya'nın komşularını da tehdit eden ve Avrupa'ya
uzanan agresifliği' ve 'Ortadoğu ve Afrika'da tırmanan savaş, terör
ve anarşi' başlıkları, AB'nin Türkiye'yle 'diyalogu sürdürme'nin
çok ötesine geçecek, derinleştirilmiş, zenginleştirilmiş bir
ekonomik, ticari, askeri ve siyasi ilişkiler bütünü oluşturmasını
gerektirmekte. ABD ile AB arasında 'ticaret savaşları' üzerinden
tırmanan gerginlik ve ABD'nin 'agresif' tutumu nedeniyle giderek
fonksiyonlarını yitirmekte olan bir NATO, AB'nin bugün ve ge...